PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

3.2. OSMANLI TOPRAKLARINI PAYLAŞMA MÜCADELESİ

3.2. OSMANLI TOPRAKLARINI PAYLAŞMA MÜCADELESİ

TARTIŞALIM
Osmanlı Devleti'nin, XVIII. yüzyıldan itibaren diplomasiye yönelmesinin nedenleri nelerdir?


Avrupalı güçlerin, 1699 Karlofça Antlaşması'ndan sonra Osmanlı Devleti'ne söz geçirmesi ancak 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'ylabolmuştur. Küçük Kaynarca Antlaşması ile eski gücünü kaybeden Osmanlı Devleti'nin yerini Avrupa'da Rusya ve Avusturya almıştır. Daha sonra bu iki devlet, Osmanlı Devleti'ne karşı siyasi faaliyetlere girişmiştir. Fransız İhtilali ve Napoleon Savaşlarından (Görsel 3.4) sonra ise İngiltere ve Fransa da Osmanlıların siyasetine karışmaya başlamıştır. Osmanlı coğrafyasına nüfuz etme çabalarına 1870'te siyasi birliğini sağlayan Almanya da katılmıştır.

ÖRNEK METİN
Osmanlı Devleti: Çıkmazlar ve Değişiklikler
Osmanlı Devleti'nin XIX. yüzyılda hem iç hem de dış kaynaklı sorunları vardı. Gücünün doruğunda olduğu XVI. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlılar, Macaristan'dan Kırım'a Tunus'tan İran Körfezi'ne kadar uzanan toprakları yöneten ve Doğu Akdeniz'de egemen olan bir güçtü. 1699 Karlofça Antlaşması ile Avrupa'da toprak kaybeden Osmanlı yine de çok geniş topraklarda egemenlik sahibiydi. XVIII. yüzyılın son çeyreğinde askerî, teknolojik, ekonomik ve idari alanlarda Osmanlı Devleti, Avrupa'daki büyük güçlerin çok gerisinde kaldı. Bu durumdan kurtulmak isteyen Osmanlı Devleti, Yeniçeri ordusunu kaldırarak modern bir ordunun kurulması, Tanzimat ve Islahat fermanlarının ilanı gibi değişikliklere gitmiştir.
William Hale (İngiliz Siyaset Bilimci), Türk Dış Politikası, bs.1-2'den düzenlenmiştir.​


Osmanlı Devleti’ni Paylaşma Projesi

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'yla Kırım'ı ele geçirme yönündeki engelleri aşan Rusya, Osmanlı toprakları üzerinde daha geniş emeller beslemeye başlamıştır. II. Catherine'nin (Katerina) genel olarak “Yunan (Grek) Projesi” olarak bilinen bu emeliyle Osmanlı topraklarının paylaşılması ve eski Bizans'ın canlandırılması amaçlanmıştır. Osmanlı Devleti'nin paylaşılmasını sadece II. Katerina değil Avusturya İmparatoru II. Joseph (Jozıf) de istemiştir. Planlarını gerçekleştirmek için iki lider 1780'de Avusturya'da bir araya gelmiş ve aldıkları kararları imzalamışlardır.

Rusya ile Avusturya'nın bu ittifakı, Avrupa'daki siyasi dengeyi temelden sarsacak niteliktedir. Bu planın genel amacı Osmanlıların Avrupa'dan atılması ve topraklarının kendi aralarında paylaşılmasıdır. II. Katerina bu planla İstanbul, Trakya, Makedonya, Bulgaristan ve Kuzey Yunanistan'la birleşerek yeni bir Bizans İmparatorluğu kurmayı istemiştir. Balkanlarda birçok bölgenin ise Avusturya'ya verilmesi öngörülmüştür. Osmanlı topraklarını paylaşmayı öngören bu proje, Avusturya İmparatoru II. Joseph'in ölmesiyle uygulanamamıştır.



YORUMLAYALIM
Osmanlı Devleti ile Avrupalı Tüccar Devletler
Ünlü Fransız düşünürü Montesquieu (Görsel 3.5) “Türklerin imparatorluğu, şu sıralarda Bizanslıların eskiden düştüğü zayıflık derecesindedir. Ancak daha uzun süre yaşamaya devam edecektir. Çünkü toprak ele geçirme isteğiyle Osmanlı Devleti'ni tehlikeye atacak imparatorlar bulunsa bile Avrupa'nın tacir ülkeleri çıkarlarına öylesine bağlıdır ki hemen Osmanlıların yardımına koşar" demiştir.
Trandafir G. Djuvara (Romanyalı Diplomat), Türk İmparatorluğu'nun Paylaşılması Hakkında Yüz Proje, s.l'den düzenlenmiştir.
Ticaretle uğraşan Avrupalı güçlerin, Osmanlı Devleti'ne yardım etme nedenleri neler olabilir?


Şark Meselesi (Doğu Sorunu)

Avrupa tarihi içinde önemli bir yer tutan ve Türklerin Avrupa'dan atılması şeklinde tanımlanan Şark Meselesi, Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması ve topraklarının paylaşılması kavgasıdır.

BİLİYOR MUSUNUZ?
Şark Meselesi tabiri ilk defa 1815'te Viyana Kongresi'nde Rus Çarı Alexander (Aleksandır) tarafından kullanılmıştır. Bu mesele I. Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı Devle-ti'nin topraklarına sahip olmak isteyen emperyalist güçlerin politikası olmuş ve bu güçler Sevr Antlaşması ile amaçlarına ulaşmak istemiştir.


Zayıflayan Osmanlı Devleti, üç kıtada sahip olduğu geniş topraklarıyla Rusya ve Avusturya ile denizaşırı sömürge imparatorlukları kuran İngiltere ve Fransa'nın ilgisini çekmiştir. Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nin başta Avrupa'daki yerleri olmak üzere bütün topraklarını paylaşmak istemiştir. Bunun için Osmanlı üzerinde siyasi ve ekonomik baskı kurulmuş, gayrimüslim halkların durumları istismar edilmiş ve bağımsızlık mücadeleleri desteklenmiştir.

Şark Meselesi'nin ilk aşaması 1071 Malazgirt Savaşı ile başlamıştır. Bu aşamada Türkleri Anadolu'ya sokmamak için uğraş veren Avrupalı devletler, başarısız olunca savunmaya geçmiştir. Bu dönem içerisinde Türklerin Anadolu'da durdurulması için Haçlı Seferleri düzenlenmiş ancak başarı sağlanamamıştır. Bu aşama Batı'daki Türk ilerleyişinin durdurulduğu 1683 II. Viyana Kuşatması ile sona ermiştir.

Şark Meselesi'nin ikinci aşamasında saldırıya geçen Avrupa devletleri Balkanlardaki gayrimüslim unsurların bağımsızlıklarını kazanması için uğraşmış ve bunda da başarılı olarak Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını hızlandırmıştır. Nihayet Anadolu'daki Türk varlığına son vermeyi hedefleyen Avrupalı devletler, bu amaçlarını Sevr Antlaşması ile gerçekleştirmek istemişlerse de Türk milleti buna izin vermemiştir.






YORUMLAYALIM
Millî Mücadele ve Şark Meselesi
Şark Meselesi kapsamında Arap vilayetlerinin paylaşımı, Hindistan'a yönelik çıkarları bakımından İngiltere ve Suriye bölgesinde hâkimiyet kurmak isteyen Fransa tarafından uygulama alanına sokulmuştur. XIX. yüzyılın sonlarında Almanya'nın bu bölgeye girmek istemesi de büyük devletlerin rekabetini artırmış ve bölge dışında ateşlenen sömürge edinme kavgaları buralarda Şark Meselesi'ne yeni boyutlar kazandırmıştır (Harita 3.4). Osmanlı'ya ait Arap vilayetlerinin paylaşımı Şark Meselesi'nin son aşamasını teşkil etmiş ve Sevr Antlaşması bunun son durağını oluşturmuştur. Filistin'de, yoğun göçlerle sayıları giderek artan Yahudiler için bir vatan kurulmasının temelleri atılmış ve Arap coğrafyası Avrupalı devletlerce paylaşılmıştır. Bunun yanında Avrupalı devletlerin Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurma ve geri kalan Anadolu topraklarını da parçalama isteği Millî Mücadele'nin zaferiyle neticesiz kalmıştır.
Kemal Beydilli, “Şark Meselesi”, s.356-357'den düzenlenmiştir.​
Şark Meselesi kapsamında Avrupalı devletlerin, Orta Doğu'ya yönelik politikaları nelerdir?


XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti ve Büyük Güçler

XIX. yüzyıla girerken Osmanlı Devleti, toprak bakımından dünyanın en büyük devletlerinden biridir. Bugünkü Anadolu, Trakya, Bulgaristan, Sırbistan, Romanya, Arnavutluk, Karadağ, Yunanistan, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Mısır, Trablusgarp, Tunus, Cezayir isimleri altında tanınan yerlerden başka Akdeniz'in doğusundaki Girit ve Kıbrıs ile Ege Denizi'nin bütün adaları devletin sınırları içindedir. Karadeniz, Marmara, Ege Denizi, Kızıldeniz birer Türk denizi olup Adriyatik Denizi ile Basra Körfezi kıyıları da Türk topraklarıdır. Akdeniz kıyılarının dörtte üçü de Osmanlı Devleti'nin hâkimiyetindedir.

Osmanlı'da devleti kuran ve genişleten Türklerin yanında onların idaresini kabul etmiş olan Grekler, Latinler, Slavlar, Çerkezler, Gürcüler, Ermeniler, Araplar ve Yahudiler vardır. Devlet içinde Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik gibi çeşitli dinler bir arada bulunmuştur. Osmanlıların ılımlı siyaseti sayesinde farklı ırk, dil, din ve gelenekler bir arada yaşatılmıştır. Fakat böylesine geniş bir coğrafyada, bütün farklı unsurlarıyla barış içerisinde yaşayan Osmanlılar, XIX. yüzyılın başlarında gerek iç gerekse dış meseleler nedeniyle büyük devletlerle sık sık karşı karşıya gelmiştir.

Fransız İhtilali sonucunda çıkan karışıklıklar neticesinde Avrupa'da, Fransa'ya karşı bir cephe oluşmuştur. Bu cepheleşme, Osmanlı Devleti'nin bir süre Rus tehdidinden uzak kalmasını sağlamıştır.

Kadim dost olarak bilinen Fransa'nın, 1798'de Mısır'ı işgal etmesiyle Osmanlı için tehdit ve saldırının yönü kuzeyden Akdeniz’e kaymıştır. Fransızların Mısır'ı işgali karşısında diğer Avrupalı devletler, kendi menfaatleri için Osmanlı Devleti'ni savunmuştur.

Osmanlı Devleti'nin dış siyasetinde, Napoleon'un 1798 Mısır Seferi'yle başlayan ve XIX. yüzyıl boyunca sürdürülen denge politikası takip edilmiştir. Osmanlı'nın giderek zayıflaması sonucunda ortaya çıkan denge politikası ile devlet, varlığını sürdürmek istemiştir. Bu politika ile Osmanlı Devleti, Avrupa'nın büyük devletleri arasındaki çıkar çatışmalarından yararlanmıştır. Bunun için Rusya'ya karşı İngiltere, Fransa'ya karşı Rusya; İngiltere, Fransa ve Rusya üçlüsüne karşı ise Almanya denge unsuru olarak kullanılmıştır. Genel olarak Osmanlı Devleti, 1878’e kadar İngiltere'ye bu tarihten sonra ise Almanya'ya yakınlaşmıştır.



BİLİYOR MUSUNUZ?
Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyıldan I. Dünya Savaşı'na kadarki dönemde Avrupa'nın büyük devletlerini “Düvel-i Muazzama” şeklinde isimlendirmiştir. Bu devletler; İngiltere, Rusya, Prusya, Avusturya ve Fransa'dır.


Viyana Kongresi ve Uluslararası Sorunlar

Fransız İhtilali sonucunda ortaya çıkan özgürlük ve milliyetçilik akımları Napoleon tarafından Avrupa kıtasına yayılmaya çalışılmıştır. Fransa'nın bu politikasına karşı Avrupalı diğer güçler birleşerek Fransa'yla savaşmıştır. Bu savaşlardan sonra Avrupa'nın siyasi haritası alt üst olmuş ve güçler dengesi değişmiştir. Avrupa'nın yeni siyasi şeklini düzenlemek üzere Fransa'yla savaşan Avrupalı devletler, Viyana'da bir kongre toplamıştır.




1814'te toplanan Viyana Kongresi (Görsel 3.8), o zamana kadar görülmemiş büyüklükte bir toplantı olmuştur. Kongrede İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya galip devletler olarak etkili olmuş ve alınan kararlara yön vermiştir. Kongrede alınan kararlar, 1815'te imzalanmış ve Avrupa’da yeni bir statü meydana gelmiştir. Böylece İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya kendi çıkarları doğrultusunda Avrupa'nın siyasi haritasını ve güçler dengesini yeniden düzenlemiştir. Bu güçler hukuk tanımadan ülke sınırlarının nasıl olacağını kararlaştırmış ve aldıkları kararları baskıyla diğer devletlere de kabul ettirmiştir.


Viyana Kongresi'nde, Aydınlanma Dönemi ve Fransız İhtilali ile oluşan pek çok büyük gelişmenin sanki hiç olmamış gibi kabul edilmesi, Avrupa'ya huzur getirmemiştir. Kongrede milliyetçilik ve özgürlük akımlarını önleyebilmek için bütün kralların bu akımlar karşısında dayanışma ve fiilî yardımlaşmalarını öngören Metternich (Meternik) sistemi kurulmuştur. Bu sistem çerçevesinde hareket eden ve topraklarında düzeni sağlamak için gerektiğinde baskı ve şiddet uygulamaktan çekinmeyen devletler, 1830-1848 İhtilallerinin çıkmasını engelleyememiştir.

Mora İsyanı ve Yunanistan’ın Kurulması

Yunan bağımsızlık hareketi, Fransız İhtilali ile yayılan ulusçuluk akımı sonucunda ortaya çıkmıştır. 1814'te Rum tüccarların ve siyaset adamlarının yer aldığı bir grup, Rusya'nın Karadeniz'deki önemli liman şehri Odesa'da Filiki Eteria (Dostluk Cemiyeti) adıyla gizli bir örgüt kurmuştur. Bu örgüt kısa sürede devlet içinde ve dışında Yunan bağımsızlığı için çalışmaya başlamıştır. Nihayet 1821'de önce Eflâk ve Boğdan'da ardından ise Mora'da, Yunan İsyanları çıkmıştır.


YORUMLAYALIM
Tepedelenli Ali Paşa İsyanı
Osmanlı Devleti'nde taşrada âyanların etkin olduğu XVIII. yüzyılda ve XIX. yüzyıl başlarında, Yunanistan'da da âyanlar ortaya çıktı. Bunlardan en meşhuru Tepedelenli Ali Paşa'dır. Âyanlık mücadeleleri neticesinde 1788'de Yanya'da kontrolü ele geçirince Yanya valiliğine tayin edildi. Kısa zamanda rakiplerini ortadan kaldırarak Yunanistan'ın büyük bir kısmına ve güney Arnavutluk'a hâkim oldu ve yarı özerk bir yönetim kurdu. Tepedelenli Ali Paşa, 1820'de II. Mahmud tarafından azledilince isyana meyilli Rumlar'la iş birliği yaptı. Ali Paşa'nın başlattığı isyan 1822'de bastırıldı ve bu isyan yüzünden Osmanlı Devleti Mora İsyanı ile yeterince ilgilenemedi. Bu da Yunan İsyanı'nı kolaylaştırdı ve başarılı olmasına katkı sağladı.
Mehmet Hacısalihoğlu, “Yunanistan”, s.588'den düzenlenmiştir.​
Sultan II. Mahmud'un, Tepedelenli Ali Paşa'yı azletme nedenleri neler olabilir?


Mora'da başlayan isyan, hızlı bir şekilde ilerlemiş ve adalara da sıçramıştır. Ayaklanma sırasında Mora'da yaşayan 50.000 kadar Müslüman ya kaçmış ya da Rumlar tarafından katledilmiştir. İsyanda özellikle Rusya etkin bir rol oynamış, Fener Rum Patrikanesi ve diğer Avrupalı devletler de kendi çıkarları doğrultusunda Rumlara her türlü maddi ve manevi yardımda bulunmuştur.

Mora İsyanı'nın yayılmaya başlaması üzerine Osmanlı Devleti, ayaklanmayı bastıramayacağını anlamıştır. Bunun üzerine 1824'te Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istenmiştir. Düzenli ordusu ve güçlü bir donanması olan Mehmet Ali Paşa, Girit ve Mora valiliklerinin de kendisine verilmesi koşuluyla isyanı bastırmayı kabul etmiştir. 1825'ten itibaren, Mora İsyanı'nı bastırmak için Osmanlı ordusu ile birlikte hareket eden Mısır ordusu, kısa sürede büyük başarılar kazanmıştır. Osmanlı-Mısır kuvvetlerinin isyanı bastırması üzerine İngiltere, Rusya ve Fransa; Osmanlı Devletine karşı 1827 yılında Londra Protokolü'nü imzalamıştır. Bu üç devlet, isyancılarla Osmanlı Devleti arasında bir ateşkes antlaşması imzalanmasını istemiştir. Ayrıca ateşkesin hemen ardından bağımsız bir Yunan devletinin kurulacağı bildirilmiştir.

Osmanlı Devleti bu kararları tanımayınca 20 Ekim 1827'de Navarin'deki Osmanlı-Mısır donanması; İngiliz, Fransız ve Rus donanması tarafından bir baskınla imha edilmiştir.

Bunun üzerine Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa 1828'de Mora'dan çekilmiş ve Rusya, Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açmıştır. 1827-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nda, Ruslar Osmanlı ordusunu mağlup ederek Edirne'ye kadar ilerlemiştir. Sonuçta iki devlet arasında 1829'da Edirne Barış Antlaşması imzalanmış ve bu antlaşma ile bağımsız Yunan devleti kurulmuştur. Böylece 1821 yılında Rumların Mora Yarımadası'nda başlattıkları isyan, bağımsız Yunan devletinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Bu yönüyle Mora İsyanı, Balkanlarda yaşayan diğer milletlerin ayaklanmalarına örnek olmuştur.

Kırım Savaşı (1853-1856) ve Paris Konferansı (1856)

Rusya'nın güneye inme politikasının bir sonucu olarak Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Kırım Savaşı yaşanmıştır.

Ancak Rusya’nın Boğazlara açılma isteği ve Osmanlı Devleti'nin topraklarına göz dikmesi, İngiltere ve Fransa'nın çıkarlarına dokunmuştur. Bu nedenle Avrupalı güçler, Osmanlı Devleti'nin yanında yer alarak Rusya'ya karşı bir Avrupa bloğu oluşturmuştur. Rusya'nın Kutsal Yerler Sorunu’nu bahane ederek başlattığı savaşta, Rusya yenilmiş ve 1856 Paris Antlaşması imzalanmıştır.



YORUMLAYALIM
Kutsal Yerler Sorunu
Hristiyanlar tarafından Kudüs ve çevresi buralarda bulunan kilise, mezar gibi bazı yerler, kutsal sayılmaktaydı. Bunun için Osmanlı'da Hristiyan mezhepleri arasında, bu yerler öteden beri büyük bir rekabet konusuydu. Osmanlı Devleti, bu bölgeyi topraklarına kattıktan sonra kutsal yerlerde mezhepler arasında daha önce kurulmuş olan düzeni olduğu gibi bıraktı. Ancak sonraki yıllarda, devletlerin de baskıları ile Katoliklere ve Ortodokslara, diğer mezheplerin aleyhine birçok ayrıcalık verdi. 1740 kapitülasyonu ile Fransızlara yani Katoliklere yeni ayrıcalıklar tanındı. Fransız İhtilali sırasında meydana gelen gelişmeler, kutsal yerlerdeki Katolikleri koruyucusuz bıraktı ve Ortodokslar, kutsal yerlerde daha üstün bir duruma geçti. Ancak Katolikler, eski durumun kurulmasını istemeye başladı ve bu durum Kutsal Yerler Sorunu'nun doğmasına neden oldu. Sorun, görünüşte 1847 yılında İsa'nın doğduğu yer olan ve “Beytül-Lâhim”denilen yerdeki gümüş yıldızın kaybolması ile başladı. Bunun suçunu, Ortodokslarla Katolikler birbirlerinin üstlerine attılar. Osmanlı Devleti, mezhepler arasındaki gerginliğe son verebilmek için kendisi yeni bir yıldız yaptırıp yerine koymak istediyse de sorunun gelişmesini önleyemedi.
Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, s.196'dan düzenlenmiştir
Kutsal Yerler Sorunu'nun, Osmanlı dış siyasetine etkileri nelerdir?


Kırım Savaşı, Avrupalı devletlerin müdahalesi ile uluslararası bir boyut kazanmıştır. Avrupa devletleri, Kırım Savaşı ve Paris Antlaş-ması'nda Osmanlı Devleti'nin yanında yer alarak Rusya'nın daha önceki tarihlerde kendi lehine bozmaya çalıştığı Avrupa güçler dengesini yeniden kurmayı amaçlamıştır.

  • Avrupa devletleri Osmanlı Devleti'nin Avrupa devletler hukukundan yararlanmasını kabul edecekti. Ayrıca her biri ayrı ayrı Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına saygı göstermeyi garanti edecekti.
  • Osmanlı padişahının ilan etmiş olduğu Islahat Fermanı diğer devletler tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak bu ferman; antlaşmayı imzalayan hiçbir devlete, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışma hak ve yetkisi vermeyecekti.
  • Osmanlı Devleti ve Rusya, savaş sırasında birbirlerinden aldıkları yerleri ve esirleri geri verecekti.
  • Boğazların kapalılığına dair 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi aynen yürütülecekti.
  • Karadeniz; tarafsız duruma getirilecek, bütün devletlerin ticaret gemilerine açık fakat savaş gemilerine sürekli olarak kapalı olacak, kıyılarında hiçbir tersane bulunmayacaktı.
  • Sırbistan, Eflâk ve Boğdan; Osmanlı Devleti'ne bağlı kalacak, ancak bunların sahip bulundukları ayrıcalıklar genişletilecek ve bunlar antlaşmayı imzalayan devletlerin garantisi altında olacaktı.


Paris Antlaşması'yla Osmanlı Devleti ilk kez Avrupa devletler hukukuna dâhil edilmiş ve topraklarının bütünlüğü büyük devletlerin garantisi altına alınmıştır. Böylece Osmanlı Devleti'nin bir Avrupa devleti olduğu belirtilmiştir. Avrupalı devletler kendi çıkarları doğrultusunda Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü gerekli gördükleri için böyle bir politika takip etmeye başlamıştır.

Paris Antlaşması'yla Balkanlardaki Rus nüfuzunu kırmak için Karadeniz'in tarafsızlığı ve Boğazların yabancı savaş gemilerine kapatılması sağlanmıştır. Ayrıca Balkanlarda Eflâk, Boğdan ve Sırbistan topraklarındaki yönetimler; Paris Barış Konferansı'na katılan devletlerin ortak garantisi altına alınmıştır. Bu şekilde Rusya'nın güneye inme politikası engellenmek istenmiştir.

Osmanlı Devleti, Paris Antlaşması ile savaştan önceki sınırlarına dönmüş ve Rus tehlikesinden bir müddet kurtulmuştur. Osmanlılar; Paris Barış Konferansı'na savaşı kazanmış olarak katılmasına rağmen antlaşmanın Karadeniz ile ilgili maddesi, yenilmiş olan Rusya ile birlikte kendisine de uygulanmıştır. Islahat Fermanının antlaşmada yer alması da Osmanlı Devleti'nin aleyhine olmuştur. Büyük Avrupa devletleri, her ne kadar bu maddeyle devletin iç işlerine karışmamayı garanti etmişse de bu fermanla Osmanlı Devleti'nin iç işlerine müdahâle edebilecekleri yeni bir kapıyı önceden açmışlardır.


BİLİYOR MUSUNUZ?
Kırım Savaşı'nın, Osmanlı Devleti açısından bir diğer önemli sonucu da ilk defa yabancı devletlerden borç para alınması olmuştur. Osmanlı Devleti, bu savaşa devam edebilmek için dış borçlanma yapılmasına karar vermiştir.


1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi)

Sıcak denizlere inmek isteyen Rusya, Osmanlı'nın Avrupa'daki topraklarını ve İstanbul'u ele geçirmeyi amaçlamıştır. 1853 Kırım Savaşı’nın intikamını da almak isteyen Rusya, Panslavizm siyasetiyle Balkanlardaki Slav ahali üzerinde faaliyetlerini artırarak sürekli Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmıştır. Böylece Rusya Balkanlarda, Bosna-Hersek ve Bulgar isyanlarını teşvik etmiş ve Sırbistan ile Karadağ'ı Osmanlı Devleti'ne karşı savaşa kışkırtmıştır. Balkanlardaki bu sorunların Osmanlı ordularının galibiyetiyle sonuçlanması üzerine olaylara diplomatik yollardan bir çözüm bulmak isteyen İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya ve İtalya; Haliç'te bulunan Bahriye Nezaretinde 23 Aralık 1876'da İstanbul (Tersane) Konferansı'nı düzenlemiştir. Daha önce Rus elçiliğinde belirlenen teklifler, İstanbul Konferansı'nda alınan kararlar olarak Osmanlı Devleti'ne bildirilmiştir.

ÖRNEK METİN
İstanbul Konferansı
İstanbul Konferansı'nda bildirilen tekliflere göre Osmanlı Devleti Sırbistan ve Karadağ ile antlaşma yapacak ve onlara toprak verecekti. Bulgaristan, beşer yıllık sürelerle tayin edilecek birer Hristiyan vali tarafından yönetilecek ve muhtariyet idaresine sahip iki eyalet hâline getirilecekti. Bulgaristan'da Bulgarca resmî dil olarak kabul edilecek, mahallî milis askeri oluşturulacak, Türk askeri yalnız büyük merkezlerde bulundurulacaktı. Ayrıca Bulgarlar için genel af ilan edilecek, Müslüman ahalinin elindeki silahlar toplatılacak ve bu hususların uygulanması için milletlerarası bir komisyon görevlendirilecekti.
Mahir Aydın, “Doksanüç Harbi”, s.498'den düzenlenmiştir.​


Osmanlı Devleti’nin istiklaline ve toprak bütünlüğüne aykırı olan teklifler, Bâbıâli'de kurulan bir genel mecliste müzakere edildikten sonra reddedilmiştir. Bunun üzerine Rusya, 1877'de Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etmiştir. Rûmî takvime göre 1293 yılına rastladığı için bu savaşa 93 Harbi denmiştir. Bu savaşta Yunanistan, Osmanlı Devleti'ne düşmanca bir tavır takınmış; Romanya, Sırbistan ve Karadağ prenslikleri de isyan ederek Rusya'nın yanında yer almıştır. 93 Harbi'nde Osmanlılar, Kafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede savaşmak zorunda kalmıştır.

Osmanlı Devleti, Kafkasya'da sayıca kendisinden çok üstün Rus ordusuna karşı, Ahmed Muhtar Paşa (Görsel 3.14) komutasındaki sınırlı sayıda askerle mücadele etmiştir. Kafkasya Cephesi'nde Ahmed Muhtar Paşa, Ruslara karşı uzun süre direnmişse de Doğubeyazıt, Ardahan, Kars ve Erzurum Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşlar, Aziziye Tabyası'nı Ruslara karşı büyük bir cesaretle savunmuştur.

93 Harbi'nde Balkanlardaki muharebeler Rusların, Tuna Nehri'ni geçerek Osmanlı topraklarına girmesiyle başlamıştır. Rus birlikleri Osmanlı ordusunu Plevne'de abluka altına almıştır. 145 gün Plevne'yi savunan Gazi Osman Paşa (Görsel 3.15) komutasındaki Osmanlı ordusu, Rus ve Romen orduları karşısında 10 Aralık 1877'de başarısız olmuştur. Plevne'nin düşmesinden sonra Sırplar da Osmanlılara karşı saldırıya geçmiştir. Hızla ilerleyen Rus orduları Edirne ve Silivri'yi de alarak Ayastefanos'a (Yeşilköy) kadar ilerlemiştir. Bunun sonucunda Osmanlılar barış istemek zorunda kalmıştır.

3 Mart 1878'de İstanbul'da Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır. Panslavizm'in bir zaferi sayılan bu antlaşmayla Rusya bölgede çok avantajlı bir duruma gelmişti. Bu antlaşma ile Avrupa'daki dengenin Rusya lehine bozulduğunu gören Avusturya, İngiltere, Fransa ve Almanya bu antlaşmaya karşı çıkarak Berlin'de uluslararası bir konferans toplanmasını sağlamıştır. Bu bakımdan Ayastefanos Antlaşması, Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalan bir antlaşma olmuştur.

BİLİYOR MUSUNUZ?
93 Harbi, Osmanlı Devleti'nin ağır mağlubiyetiyle neticelenmiştir. Rusların ve Bulgarların Balkanlardaki katliamları nedeniyle Rumeli'deki Türk nüfusu azınlık konumuna düşmüştür. Böylece son asır Türk tarihinin en büyük göç dalgası yaşanmıştır. Balkanlardan Anadolu'ya uzanan yollar, göçmen kafileleriyle dolmuştur.


Berlin Kongresi

Avrupalı güçlerin baskısı sonucunda Ayastefanos Antlaşmasının yeniden düzenlenmesi için Berlin'de bir konferans toplanmıştır . Bu kongre öncesinde geçici ve şartlı olarak Kıbrıs'ın idaresini İngiltere'ye bırakan Osmanlı Devleti, Rusya'yı yola getirmek için İngiltere'ye güvenmiştir. Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın katılımıyla toplanan konferans sonunda Berlin Antlaşması imzalanmıştır.

  • Ayastefanos Antlaşması ile sınırları çizilen Bulgaristan, Berlin Antlaşması ile üç bölgeye ayrılacaktır. Buna göre birinci bölge doğrudan Osmanlı Devleti'ne bağlı Bulgaristan Prensliği hâline getirilecek, ikinci bölge idari yönden bağımsız olmakla birlikte siyasi ve askerî yönden Osmanlı Devleti'ne bağlı bir eyalet olacak ve üçüncü bölge olan Makedonya ise ıslahat yapılmak şartıyla Osmanlı Devleti'ne bırakılacaktır.
  • Girit'te ıslahat yapılacak ve Avrupalı devletler destek verecektir.
  • Bosna-Hersek, Osmanlı Devleti'ne bağlı kalacak ancak Avusturya tarafından yönetilecektir.
  • Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız olacaktır.
  • Tuna Nehri; savaş gemilerine kapalı, ticaret gemilerine açık olacaktır.
  • Kars, Ardahan ve Batum Rusya'ya bırakılacaktır.
  • Osmanlı Devleti, Ermenilerin bulunduğu yerlerde ıslahat yapacaktır.
  • Boğazlar, 1841 Londra ve 1856 Paris Antlaşmalarında belirtilen statüye sahip olacaktır.
  • Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir.


Berlin Kongresi'nde sadece Ayastefanos Antlaşması'na yeni bir şekil verilmekle kalınmamış, bozulan Avrupa güçler dengesinin yerine yeni güçler dengesi kurulmuştur. Bu yeni denge, Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı topraklarını paylaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Ayastefanos Antlaşması ile karşısında sadece Rusya'yı bulan Osmanlı Devleti, Berlin Kongresi'nde altı büyük devletin hedefi hâline gelmiştir.

1856 Paris Antlaşması'nda kabul edilmiş olan “Osmanlı topraklarının bütünlüğüne saygı ilkesi” Berlin Kongresinde yer almamıştır. Bu ilkenin başta gelen savunucularından olan İngiltere, Berlin Antlaşmasının imzalandığı günlerde Kıbrıs'a yerleşmiştir. Osmanlı Devleti'nin, Bosna-Hersek'te ve Kıbrıs'taki egemenliği kalkmıştır. Balkanlar, Doğu Anadolu, Girit gibi yerlerde ıslahat yapmayı kabul eden Osmanlı; bunları Avrupa devletlerine bildirmeyi kabul edince buralardaki egemenliğini büyük ölçüde sınırlandırmıştır.


Berlin’de Ermeni Meselesi


Osmanlı Devleti'nde Ermenilerin yaşadıkları toprakların stratejik değerini göz önünde bulunduran İngiltere, XIX. yüzyılın sonlarına doğru Ermenilerle ilgilenmeye başlamıştır. 93 Harbi'nden sonra Ermenileri kullanma girişiminde bulunan Rusya, önce Ayastefanos ardından da Berlin Antlaşması'yla Ermeniler lehinde kazanımlar elde etmiştir. Böylece Ermeni Meselesi, uluslararası bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Doğu Anadolu'nun bir kısmının Rusya'nın eline geçmesi de bölgedeki Ermeniler üzerinde Rus etkisini artırmıştır. Rusya'nın bu tutumundan rahatsız olan İngiltere, Ermenileri Rus nüfuzundan çıkartmak istemiş ve Berlin Antlaşması'yla Erme-niler’e bağımsızlık yolunu açmayı planlamıştır. Bu durum, Doğu Anadolu'da bağımsız bir devlet oluşturmayı amaçlayan Ermeni örgütlerinin ortaya çıkmasına ve bu örgütlerin her türlü kanlı eylemlerde bulunmasına yol açmıştır.

TARTIŞALIM
Berlin Antlaşması'yla ortaya çıkan Ermeni Meselesi'nin günümüz siyasi ilişkilerine etkileri nelerdir?


Berlin’de Makedonya Sorunu

1878 Berlin Kongresi'nden sonra Bulgaristan, Makedonya Sorunu'nu uluslararası bir sorun hâline getirmeye çalışmıştır. Avrupalı devletler de bu sorunu, Şark Meselesi'nin bir parçası olarak görmüştür.

Sınırların tam çizilememesine rağmen Makedonya coğrafyasındavçeşitli din, dil ve ırklar bir arada yaşamıştır. Bu nedenle Makedonya,XIX. yüzyılın ilk yıllarından itibaren milliyetçilik akımının etkisiyle pek çok sosyo-ekonomik sıkıntıya sahne olmuştur. Makedonya için özellikle 1878-1910 yılları arasında Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Romanya siyasi propaganda yürüterek silahlı çatışmalara girmiştir. Bu nedenle Makedonya, Osmanlı Devleti'nin ve Avrupa'nın en sorunlu bölgesi hâline gelmiştir. Komite ve çetelerin bu bölgedeki eylemleri, Makedonya Sorunu olarak adlandırılmıştır.

1912 yılında Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ; Osmanlı Devleti'ne karşı Balkan Birliği'ni oluşturmuştur. Bu birlik Balkanlardaki Osmanlı egemenliğine son vermeyi amaçlamış ve 1912'de Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açmıştır.


Siyasi Birliklerini Sağlayan Almanya ve İtalya

1853 ile 1871 yılları arasında Avrupa diplomasisi üç büyük olay etrafında şekillenmiştir. Bunlar; Kırım Savaşı, İtalya ve Almanya'nın siyasi birliklerini kurmaları olmuştur. Bu devletlerin XIX. yüzyılın ikinci yarısında birliklerini sağlaması, 1815 Viyana Kongresi ile Avrupa'da oluşturulan devletlerarası dengeyi bozmuştur. Bu süreçte Fransa ve Avusturya ise Avrupa siyasetindeki etkinliklerini büyük ölçüde kaybetmeye başlamıştır.

İtalya, Avrupa'da siyasi birliğini geç tamamlayan devletlerden biri olmuştur. Bir kısmı Avusturya'nın işgali altında olan İtalya'da Piyemonte, en kuvvetli devlet olarak dikkat çekmiştir. Siyasi birliğini sağlamak için dış desteğe ihtiyaç duyan Piyemonte, Kırım Savaşı'na katılmıştır. Böylece Fransa'nın desteğini kazanmış olan Piyemonte, 1859 yılında Avusturya'yı mağlup ederek 1870'te İtalyan birliğini sağlamıştır. Siyasi birliğini kurduktan sonra İtalya, sömürgecilik hareketlerine başlamış ve kısa zamanda Avrupa politikasında söz sahibi devletlerden birisi olmuştur.

Otto von Bismarck (Otto fon Bismâk) 1864'te Danimarka'ya, 1866'da Avusturya'ya ve 1870-1871'de Fransa'ya karşı kazandığı savaşlarla Alman siyasi birliğini sağlamayı başarmıştır. Prusya'nın Fransa'yı Sedan'da yenmesi ve Alsace-Lorraine'i (Alsas-Loreyn) ele geçirmesi sonrası kurulan Alman siyasi birliğine diğer Alman devletleri de siyasi ve ekonomik sebeplerle katılmıştır. Prusya Kralı I. Vilhelm ise Alman imparatoru olmuş ve Almanya, Avrupa'daki siyasi dengeleri çok derinden etkilemiştir. Böylece Almanya, Avrupa'nın kuvvetli devletlerinden biri olarak sömürgecilik hareketlerine girişmiş ve Avrupa'da devletlerarasında bloklaşma başlamıştır.


Üçlü İttifak ve Üçlü İtilaf Oluşumları


Avrupa'daki devletler, I. Dünya Savaşı'ndan önce çıkarları doğrultusunda birbirleri ile yakınlaşmaya ve bloklar oluşturmaya başlamıştır. Sömürgecilik faaliyetleriyle çok güçlenen İngiltere bir grubun; siyasi birliğini geç tamamlayan ve sömürgecilik yarışına katılan Almanya ise diğer grubun öncülüğünü yapmıştır. Avusturya-Macaristan ve İtalya, çıkarları doğrultusunda Almanya ile 1882'de yakınlaşarak anlaşmış ve bu birlikteliğe Üçlü İttifak (Bağlaşma Devletleri) adı verilmiştir. Bağlaşma Devletle-ri'ne karşı İngiltere, 1904'te Fransa ile 1907'de de Rusya ile bir sözleşme yapmıştır. Böylece İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Üçlü İtilaf (Anlaşma Devletleri) meydana gelmiştir (Görsel 3.19). Avrupa'da ortaya çıkan bu bloklara zamanla beklentileri ve çıkarları doğrultusunda diğer ülkeler de katılmıştır (Harita 3.6).


BİLİYOR MUSUNUZ?
I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile İtalya, Üçlü İttifak grubundan ayrılarak karşı tarafa geçmiştir. İttifak grubu, önce Osmanlı Devleti ve daha sonra da Bulgaristan'ın katılımıyla bu ayrılığı telafi etmeye çalışmıştır. İtilaf Devletleri'ne zamanla Sırbistan, Japonya, Romanya, Belçika, ABD, Brezilya, Portekiz ve Yunanistan da katılmıştır.

Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası