PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

3.3.YENİÇERİ VE DEVŞİRME SİSTEMİ

3.3. Yeniçeriler Ve Devşirme Sistemi Konu Anlatımı

“Osmanlı fetih ve hâkimiyet yöntemlerinin gücü, Osmanlıların değişen jeopolitik koşullar karşısında stratejilerini hızlı şekilde yenilemeleri ve yeni şartlara uygun hâle getirmelerinde yatmaktadır" Gabor Agoston (Gabor Agoston)

TARTIŞALIM

Macar tarihçi bu sözüyle ne anlatmak istemiştir?

Osmanlı Devleti, ülke sınırlarının hızla genişlemesi üzerine daimî bir orduya ihtiyaç duydu. Osmanlı ordusundaki yaya ve müsellem birlikleri devamlı silâhaltında bulunmadığından fetihler için yetersiz kaldı. Edirne'nin fethinden sonra Rumeli'deki diğer fetihlerle savaş esirlerinin sayısında büyük bir artış oldu. Bu esirlerden yararlanmak için Kazasker Çandarlı Kara Halil'in çalışmaları ile Pencik sistemi uygulanmaya başlandı. Pencik usulüne göre savaş esirlerinin beşte biri asker olmak üzere devlet tarafından alınırdı. Bu oran, İslam hukukuna göre ganimetin beşte birinin Beytü'l-mal'a ait olması esasından ortaya çıkmıştı. Pencik sisteminin benzeri Osmanlı Devleti'nden önce Emeviler, Abbasiler ve Selçuklular gibi devletlerde gulâm sistemi olarak uygulanırdı. Osmanlılar, kendinden önceki İslam devletlerinde görülen gulâm sistemini geliştirerek daha üst bir seviyeye taşımıştı.

ÖRNEK METİN - Gulâm Sistemi

Eski İslam devletlerinde orduda, idarede ve sarayda çalıştırılan köle ve esirlere “gulâm” adı verilmiştir. Savaşta ele geçirilen esirler veya satın alınan köleler, askerî hizmetlerde, kullanılmıştır. Gulâm sistemi, Emeviler ve Abbasiler Dö-nemi’nde uygulanmıştır. Abbasiler Dönemi’nde önce İran ve Türk kökenli askerlerin halifenin muhafız birliklerine ve saraya alınmasıyla ortaya çıkmıştır. Abbasi halifeleri zamanla gulâmların üzerindeki otoritelerini kaybetmiştir. Bu durumdan, merkezî idareye boyun eğmeyen mahallî emirler yararlanmıştır. Büyük Selçuklular ise devleti korumak ve genişletmek için ordunun bir bölümünü sultan ve sarayı korumakla görevli Gulâman-ı Saray’dan oluşturmuştur. Bunlar, çeşitli milletlerden küçük yaşlarda devlet hesabına satın almış ve özel olarak yetiştirilmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti'nde de ordu, idare ve saray hizmetlerinde gulam istihdam edilmiştir. Gulâmlar; ordu dışında temizlik hizmetleri, hazine, divan, adliye, tercüme odaları, tuğrahane ve haremde de görevlendirilmiştir. İslam ve Türk İslam devletleri müesseselerinin teşkilatlanması ile eski Türk devlet geleneğinin bazı esaslarını birleştiren Osmanlı padişahları, özellikle de Fatih Sultan Mehmet, gulâm sistemini geliştirerek devletin merkezî, askerî ve taşra teşkilatlarında geniş ölçüde uygulamışlardır (Terzi-Merçil-Özcan, 1996, s.178-184).

Kazasker Çandarlı Kara Halil, Pencik sistemi ile toplanan askerden yeni bir askerî teşkilat kurma fikrini ortaya attı. Kurulan bu askerî teşkilata “Yeniçeri Ocağı”, askerlerine ise “Yeniçeri” adı verildi. Yeniçeri Ocağı, Avrupa'da ilk daimî orduydu. Osmanlı ordusunun etkin bir unsuru olan Yeniçeriler, savaşlarda Osmanlı Devleti'ni üstün kılan kuvvetti. Bunun yanında yeniçeriler, padişahın merkeziyetçi otoritesinin başlıca aracı ve destekçisi olmuştu.

Yeniçeri Ocağı'nın asker ihtiyacı başlarda Pencik sistemi ile karşılanıyordu. Bu sisteme göre esirler arasından seçilenler,

Anadolu'daki ailelerin yanına verilir ve burada Türk İslam âdet ve geleneklerini öğrenirdi. Daha sonra bu esirler, askerî eğitim için “Acemi Ocağı” adı verilen teşkilata alınırdı. İlk Acemi Ocağı I. Murad zamanında Gelibolu'da kuruldu. Bir askerî okul statüsündeki bu ocak, sadece Yeniçeri Ocağının değil bütün Kapıkulu yani merkez ocaklarının asker ihtiyacını karşılardı. Acemiler eğitim ve hizmetlerini tamamladıktan sonra yeniçeri olarak atanır ve başlarına ak börk giydirilirdi. Ancak Ankara Savaşı'ndan sonra Pencik sistemi devam ettirilemedi.

CEVAPLAYALIM

Osmanlı Devleti'nde Pencik sistemi ne zaman uygulanmaya başlanmış ve hangi olaydan sonra uygulanmasında zorluklar yaşanmıştır?

Pencik sisteminin uygulanamaması nedeniyle Kapıkulu Ocaklarının asker ihtiyacı karşılanamadı. Bunun için Rumeli'deki Hristiyan halktan devşirme yöntemiyle belirli sayıda çocuğun alınmasına karar verildi. Daha önceki Türk İslam devletlerinde pek uygulanmayan bu sistem, Çelebi Mehmet zamanında uygulanmaya başladıysa da II. Murad zamanında kanun hâline getirilmişti. Devşirme Kanunu'na göre Osmanlı halkından, şartları elverişli Hristiyan çocuklar belli bir eğitimden geçirildikten sonra Kapıkulu askeri yapılmıştı.

Devşirme sistemi, başlangıçta sadece Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki topraklarında uygulanmıştı. Bu sistem için ihtiyaca göre sadece Balkanlardan değil bazen Orta Anadolu'dan çocuklar da devşirilmiş hatta Kafkasya'dan da devşirme alındığı olmuştu.

Böylece imparatorluk sınırları içerisindeki bütün Hristiyan halk bu uygulamaya tabi tutulmuştu.


BİLİYOR MUSUNUZ?

Osmanlılar Musevi toplumundan devşirme almamıştır. Bunun sebebi Yahudi aleyhtarlığı değil Yahudilerin şehir toplumu olmasıdır. Şehirde yaşayan çocuklar devşirme olarak alınmamıştır. Çünkü bu çocuklar kültür bakımından artık kendine göre bir kişiliğe kavuşmuştur.

Devşirme Sistemi Nasıl Uygulanırdı?

Osmanlı Devleti'nde, devşirilecek çocuklar arasından özellikle 9-14 yaş aralığında olanlar tercih edilirdi. 15 yaşın üzerinde çocukların devşirilmesi ise nadir görülürdü. Devşirme sırasında sancak beyi, kadı ve papazlar devşirme memuruna yardım ederlerdi. Memur, vaftiz defterlerine bakarak şartları elverişli olanları ayırır, en ince teferruatına kadar iki deftere bunların kaydı yapılırdı. Acemi oğlan olarak alınanların her birinin adı, anne-baba adı, köyü, sipahilerinin adları, boyu, saç ve göz rengi ile görünümü ayrıntılarla deftere kaydedilirdi.

Kanuna göre çocukların en soyluları, papaz oğulları, iki veya daha fazla çocuğu bulunanın en sağlıklısı tercih edilir, tek erkek çocuğu olan ailelerin oğlu alınmazdı. Çocukların orta boylu olmasına dikkat edilir, uzun boylu olup da fiziği düzgün olanlar saray için ayrılırdı. Devşirme işlemi bittikten sonra 100-200 kişilik kafileler hâlinde devlet merkezine sevk edilen çocuklar, burada tekrar kontrolden geçirilir ve sünnet edilirdi. Sünnet merasimi öncesinde isimleri değiştirilen acemi oğlanlar, defterlere yeni Türk isimleri ile yeniden kaydedilirdi. Bu defterlerden bir kayıt şu şekildedir: “Hızır nam acemi oğlan Müslüman olamadın kendunun adı Sotiri ve babasının adı Yorgi olup uzun boylu, sarışın, gök gözlü, kumral saçlı, sağ kaşı üzerinde yareciği ve sağ kulağında ve ellerinde dahi benleri olup hâlâ tahminen on yedi yaşında olup...” Devşirilenlerden bazıları saray için ayrılır, kalanlar da Türk köylüsünün yanına verilirdi. Acemi oğlanlar, Türk ailelerin yanında tarım yaparak ve diğer işlerde çalışarak Türk-İslam âdetlerini, ahlakını ve Türkçeyi öğrenirdi. Burada dört veya beş yıl çalışırlar, daha sonra Acemi Ocağına alınırlardı (Üçel-Aybet, 2010, s.26-51'den düzenlenmiştir).

YORUMLAYALIM

Devşirilen çocuğun hayatında ne gibi değişiklikler olmuştur?

Devşirmeler, Acemi Ocağında yedi sekiz yıl kadar eğitim gördükten sonra yeteneklerine göre yeniçeri, cebeci, topçu, top arabacısı ve Kapıkulu süvarisi şeklinde ayrılırdı. Yeniçeri Ocağına veya öteki Kapıkulu Ocaklarına geçişlerine bedergâh veya kapıya çıkma denirdi. Yeniçeri Ocağına alınan acemiler, burada askerî eğitimlerine devam ederdi. Yeniçeri Ocağının başında Yeniçeri Ağası bulunurdu.

Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren merkezî yapıyı güçlendirmeye çalışmıştır. Ancak bu dönemde merkezî otoriteyi sarsan bazı gelişmeler yaşanmıştır. Osman ve Orhan Bey zamanlarında Balkanlarda fethedilen topraklardan bir kısmı gazilere verilmiştir. Zamanla bu gaziler; bulundukları bölgelerde güçlenerek toprak sahibi, önemli bir askerî güç hâline gelmiştir. Benzer şekilde Vezir Çandarlı Halil Paşa'nın, makamını kendinden sonra oğluna ve ailesine geçirmeyi padişaha kabul ettirmesi de merkezî otoriteyi sarsan diğer bir gelişme olmuştur. Şehzadeler arasındaki taht kavgaları nedeniyle yaşanan mücadelelerde devletin bütünlüğünü ve otoritesini tehdit etmiştir. Buna karşın Osmanlı Devleti'nin merkezî otoriteyi kurması ve sürdürmesinde devşirme sistemi önemli bir unsur olmuştur. Osmanlılarda, orduda ve devlet görevlerinde devşirmelerin kullanılması ile herhangi bir kişi veya grubun imtiyaz kazanması ve güçlü bir sınıf hâline gelmesi engellenmiştir.

Yeni Çağ'da Avrupa'nın ilk merkezî devleti olan Osmanlı Devleti, feodal yapının oluşmasını engellemeye çalışmıştır. Osmanlılar, merkezî otoriteyi güçlendirmek için idari ve askerî teşkilatlarda kendi görevlilerini yetiştirmeye önem vermiş ve devşirme sistemini de bu amaçla kurmuştur. Bu sistemin temel ilkesi, Türk İslam âdet ve geleneklerine, hükümdara ve devlete sadakatle bağlılıktır. Hükümdar değişse de devşirmelerin devlete sadakat ve bağlılıkları değişmemiştir.

Osmanlı’nın Kılıcı: Yeniçeriler

Osmanlı ordusu, teşkilatı ve disiplini ile dünyanın sayılı ordularından birisiydi. Bu ordu içerisinde önemli bir güç olan Kapıkulu askerlerinin de etkisiyle Osmanlı Devleti kısa bir zamanda sınırlarını Viyana önlerinden, Arabistan ve Mısır çöllerine kadar genişletti. Bu fetihlerde Kapıkulu ordusu, hükümdarların en büyük dayanaklarındandı. Osmanlı Devleti'nin düzenli ve maaşlı ordusu olan Kapıkulu Ocağının piyadelerine “Yeniçeri”, süvarilerine ise “Kapıkulu Sipahisi” denilirdi. Kapıkulu ordusunun içerisinde farklı askerî sınıflar da vardı.

ARAŞTIRALIM

Osmanlı ordusunda, Kapıkulu piyadeleri ile Kapıkulu süvarilerinin görevlerini araştırarak arkadaşlarınıza bir sunu hazırlayınız.

Kapıkulu ordusu içerisinde önemli bir unsur olan yeniçeriler, ilk kez I. Murad Devri'nde bin kişilik bir birlik olarak kuruldu. Yeniçeri Ocağı mensuplarının sayısı, Yıldırım Bayezid Devri'nde bir miktar arttı. II. Murad Devri'nde 3-4 bin civarında olan yeniçeri sayısı, Fatih Sultan Mehmet devrinde 8-12 bin kişilik bir askerî kuvvet hâline geldi. Kanuni Sultan Süleyman Devri'nde sayıları 12-14 bin kişi arasında değişen yeniçeriler, XVI. yüzyılın sonlarına doğru 40 bin kişilik bir ordu hâline dönüştü. Yeniçeri Ocağı ile birlikte Osmanlı Devleti'nde profesyonel askerlik başladı. Böylece Osmanlılar, askerî teşkilatlanma ve güç bakımından diğer Türk Devletleri ile dönemin Avrupa devletlerinden farklı bir özellik gösterdi. Ocağın ve ocak sisteminin iyi işlediği devirlerde çok sıkı bir eğitimden geçirilen yeniçeriler, dönemlerinin savaş aletlerini en iyi kullanacak şekilde yetiştirildi. Yeniçeriler ok, yay, kılıç, balta, gürz ve benzeri silahları kullanmada son derece ustaydı. Ocakta, çeşitli savaş aletlerinin kullanımını öğretmek üzere bir talimhane bulunurdu. Burada kılıç kullanma, kabza tutma, ok atma ve benzeri bilgiler talim edilirdi. XV yüzyılın ortalarından itibaren bu silahlara tüfek de eklendi . Yeniçerilerin eğitimlerinde askerî talimler kadar disiplinli yetişmeleri de önemliydi. Onların açlığa, susuzluğa tahammül edebilmeleri amacıyla talimler yaptırılırdı.

ÖRNEK METİN - Ateşli Silahlar ve Okçuluk

Yeniçeriler, II. Kosova Savaşı'nda (1448) ateşli silahlar kullanmıştır. 1514 Çaldıran ve 1517 Ridaniye Savaşlarında, Osmanlı ordusu topun yanı sıra tüfeği etkili bir şekilde kullanmıştır. Peki, Osmanlı ordusu erken dönemde ateşli silahları kullanmasına rağmen ok ve yayı daha yüzlerce yıl neden kullanmaya devam etmiştir? Bunun sebebi ağızdan dolma tüfek ve tabancalarda isabetlilik oranının çok düşük olması ve merminin havada yön değiştirmesidir. Oysa o dönemde İstanbul Okmeydanı'ndaki Atıcılar Tekkesi'nde 165-250 m mesafeden okla isabetli atışların yapıldığı bilinmektedir. Diğer bir sebep ise atış sıklığı, yani hızıdır. Erken dönem ateşli silahlar namlu ağzından dolduruluyordu. Bu dönemdeki silahların ateşleme mekanizmaları sebebiyle kullanımı çok meşakkatliydi. Eğitimli bir asker dakikada ortalama bir el ateş edebiliyordu. Buna karşın kaynaklarda Selçuklu okçularının dakikada 20 ok atabildikleri belirtilmektedir. İyi bir okçu yetiştirmek için uzun süren eğitime ihtiyaç varken, tüfeğin öğretilmesi daha kolaydır. Yay, ateşli silahlarla karşılaştırıldığında, ateşli silahlar daha hesaplıdır. Osmanlı menzil yaylarının yapımı 1 ile 3 yıl sürmektedir. Ok yapımı uzmanlık gerektirdiği gibi yayın üretim süresi ve maliyeti de yüksektir. Bütün bu sebepler, Osmanlı ordusunda tüfekle birlikte ok ve yayın da kullanımına neden olmuştur (Özveri, 2012, s.38-58'den düzenlenmiştir).

Osmanlı Devleti, Avrupalılar tarafından XVIII. yüzyıla kadar en büyük askerî güç olarak görülmüştür. Özellikle o dönemde İstanbul'a gönderilen elçiler, elçilik heyetlerindeki görevliler ve tüccarlar yazdıkları seyahatnamelerde Osmanlı ordusunun Avrupa'da nasıl algılandığını anlatmıştır. Bu eserlerde disiplin ve itaat, Osmanlı ordusuyla eş anlamlı olarak kullanılmıştır.

YORUMLAYALIM - Yabancıların Gözüyle Türk Askeri

“Türklerin Vakayinamesi” (Cronica de Ios turco) adlı seyahatnamede, Türk askerinin başarısı şu şekilde belirtilmiştir:

“Türkler üç sebeple savaşta çok iyidirler. Birincisi, komutanlarına çok itaat etmeleri ki bu bizde çok az rastlanan bir şeydir. İkincisi, savaşırken kendilerini korkusuzca ölüme atarlar, bunun da sebebi herkesin nasıl ve ne zaman öleceğinin önceden belirlenmiş olduğuna inanmalarıdır. Üçüncüsü ise ekmek ve şarap ihtiyacında olmadan hizmet ederler ve çoğu kez et yemeden sadece pirinç ve suyla yetinirler ve hiçbir şeyleri olmadığı zamanda kendi yaptıkları tuzlu bir et tozuyla ayakta kalırlar.

Bunu heybelerinde taşırlar ve yemek istedikleri zaman sıcak suyla karıştırırlar. Dolayısıyla bütün bunlar bizim savaş adamlarımızın durumundan çok uzaktır.”

Solomon Schweigger (Solomon Şıvagır) yazdığı “Sultanlar Kentine Yolculuk” adlı seyahatnamesinde; “Türk karargâhında kimsenin boş vakit geçirmediğini, Türk askerlerinin eğlencesinin silahlarıyla ilgilenmek olduğunu söyler ve şunu ekler: Ancak zaruret ölçüsünde yeme ve içmeyle yetinirler. Sefere çıktıklarında yiyecek, içecek ve erzak derdine düşmezler ve buldukları ile yetinirler. Oysa Almanların durumu böyle değildir. Türkler gerek savaş sırasında gerekse sair zamanlarda bu bakımdan gayet ölçülü ve düzenlidirler.”

Türk askerlerini yakından gören Baron Vratislav Venceslav (Baron Vretislav Vençislav) adındaki elçi, anılarında şunları anlatır:

“Orada binlerce insan bulunmasına rağmen ne bir konuşma ne bir fısıltı ve ne de oraya buraya gidip gelme gibi bir kıpırdanış vardı. Savaş alanlarında bu denli sert ve haşin olan yeniçerilerin, burada komutanlarına karşı, çocukların hocalarına karşı gösterdikleri saygıdan daha büyük ve derin bir saygı gösterdikleri görülüyordu. Sanki mermerden birer heykel gibiydiler (Kumrular, 2008, s.289-317'den düzenlenmiştir).”


Osmanlı ordusunun, Avrupa ordularına üstünlük kurmasında Türk askerlerinin hangi özellikleri etkili olmuştur?
Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası