PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

5.2. FETİH VE FATİH

5.2. FETİH VE FATİH

TARTIŞALIM


“Dünya tek bir devlet olsaydı, başşehri İstanbul olurdu"

Napoleon

Napoleon'un bu düşüncesinin sebepleri neler olabilir?


İstanbul, stratejik ve jeopolitik önemi nedeniyle tarih boyunca hemen hemen her milletin ilgisini çekmiştir. Çünkü İstanbul, coğrafi konumu itibariyle önemli deniz ve kara yolları üzerinde bulunmaktadır . Tarihî seyir içerisinde bu şehir, ticaret yollarının kesiştiği bir merkez hâline gelmiştir. Ayrıca İstanbul'un Karadeniz ve Akdeniz kültürlerini birleştiren bir boğaza sahip olması, şehre ayrı bir önem kazandırmıştır.

YORUMLAYALIM
OsmanlIlara Esir Düşen Pedro’ya Göre İstanbul

“Önemli bir şehirde bulunması gereken özellikleri göz önünde tutarak İstanbul'u; Roma, Venedik, Milano, Napoli, Paris ve Lyon'la kıyaslamaya girişmek pek büyük bir yanlışlık olur. Hepsini de gördüğüm bu şehirlerin önemlerini ve genişliklerini, mevkilerini ve güzelliklerini, ticaretlerini ve bolluklarını hep bir araya toplasak da yine İstanbul'u tutturamayız. Bunu, hisse kapılarak veya yalnız bir tarafı dinleyerek edindiğim bilgilere dayanarak söylüyorum sanmayın. Bu dediğime, her yönden incelemelerde bulunduktan sonra vardım. İstanbul'un bütün özelliklerini anlatabilmek için bir ömür yetmez (Kumrular, 2016, s.245-246'dan düzenlenmiştir).”
Pedro, İstanbul'u diğer önemli Avrupa şehirleriyle kıyaslamanın büyük yanlışlık olacağını hangi gerekçelerle söylemiş olabilir?


Fethin Sebepleri

İstanbul'un alınması, tarihî bir imparatorluk merkezi olmasının yanında Osmanlı Devleti’nin güvenliği ve geleceği için siyasi, askerî ve ekonomik bakımdan zorunluydu. Anadolu ve Rumeli toprakları ancak İstanbul alınarak birbirine bağlanabilir ve Rumeli'de kesin bir hâkimiyet kurulabilirdi. İstanbul'un alınmasıyla kara ve deniz yolu ticareti Osmanlı hâkimiyetine geçerek önemli bir iktisadi kazanç elde edilecekti. Roma İm-paratorluğu'nun devamı olan Bizans hem Avrupalıları Osmanlı'ya karşı kışkırtıyor hem de şehzadeleri kullanarak OsmanlI’daki veraset işlerine karışıyordu. Anadolu Türk birliğinin kurulmasını önlemek için de Anadolu Türk beyliklerini Osmanlılara karşı isyana teşvik ediyordu.

Ayrıca İstanbul'un Fethi müjdesini bildiren İslami gelenek, İstanbul'un fatihi olacak sultana büyük bir manevi güç sağlayacaktı. Bu bakımdan da II. Mehmet, Müslümanların bir ideali olan İstanbul'u fethederek Hz. Muhammed'in övgüsüne layık olmak istiyordu.

İstanbul'un tarihte birçok kez kuşatılmasına rağmen bu kuşatmaların başarısız olması, şehrin hangi özelliklerinden kaynaklanmaktadır?

CEVAPLAYALIM

Fetih için II. Mehmet’in Yaptığı Hazırlıklar


Anadolu coğrafyasında hüküm süren bir devletin, dünya siyasi ve ekonomik hayatında etkili rol oynayabilmesi için İstanbul'a sahip olması gerekliydi. Böylesine bir bakış açısıyla II. Mehmet, İstanbul’un Fethi'ni mutlak iktidarının ilk şartı saydı ve İstanbul muhasarasından önce Osmanlı Devleti'nin muhalifi olan devletlerin Bizans'a destek olmalarını önlemek için bir takım tedbirler aldı. Bunun için yabancı devlet elçilerine karşı yumuşak davranan II. Mehmet, genç bir padişahın tahta geçmesinden faydalanmak isteyen Bizans ve Sırplara bazı tavizler verdi. Venedik'le yapılan antlaşma yenilenirken Macarlarla üç yıllık bir mütareke yapıldı. Sırp despotu ve Bosna kralının Osmanlı tarafında yer alması sağlandı. Ayrıca Bizans'a yardım etme ihtimalleri olan Mora ve Arnavutluk üzerine kuvvet göndererek buradan gelecek yardımları da engelledi. Bu siyasetiyle genç padişah, fethe giden süreçte gerekli hazırlıkların daha rahat yapılması için zaman kazandı.

II. Mehmet'in İstanbul kuşatmasıyla ilgili hazırlıkları arasında Bizans'a, denizden gelebilecek her türlü yardımı önlemek ve deniz yolu güvenliğini sağlamak da vardı. Bu amaçla Karadeniz'e geçişi kontrol altına almak için Anadolu Hisarı'nı tamir ettirdi ve tam karşısına Rumeli Hisarı'nı yaptırdı. Ayrıca II. Mehmet, Gelibolu'da bulunan eski gemileri tamir ettirdi ve yeni yapılanlarla birlikte 350-400 gemiden oluşan bir donanma oluşturdu.

Edirne'de devlet adamlarıyla istişare eden II. Mehmet Bizans'ın, Osmanlı'nın güvenliğini tehdit ettiğini ve gaza geleneği gereği İstanbul'un alınması gerektiğini söyledi. Buna karşın İstanbul surlarının sağlamlığı ve Bizans'la yapılacak bir savaşın tehlikeli olacağını öne süren devlet adamları da vardı. Fakat bu devlet adamları hem padişahın ısrarına hem de çoğunluğa uymak zorunda kaldı. Neticede II. Mehmet bu kararından sonra Muslihiddin, Saruca Sekban ve Macar asıllı Urban’a büyük toplar döktürttü.

II. Mehmet, havan toplarının öncüsü olarak kabul edilen aşırtma sistemli topları icat ederek uygulamaya koydu.

Haliç üzerine kurulan köprüyle askerî sevkiyat yapıldı. Ok ve mermi atışlarına dayanıklı olan Rumların “şehirler alan” ismini verdikleri tekerlekler üzerinde yürüyen kuşatma kuleleri yapıldı. Bir taraftan da istihkâm bakımından önemli hazırlıklar yapılarak surların tahribi için lağımlar açıldı.

Bizans’ın Muhasaraya Karşı Aldığı Tedbirler

II. Mehmet'in fetih için yaptığı hazırlıklar karşısında Bizans Hristiyan dünyasından Haçlı Seferi düzenlemesini istemiştir. Bunu değerlendirmek isteyen papa, Ayasofya'da Ortodoks ve Katolik mezheplerinin birleştirilmesi için bir ayin düzenletmiştir. Fakat İstanbul halkı, bu birleşmeye karşı çıkmış ve gösteriler yapmıştır. Çünkü IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul, Latinler tarafından işgal edilmiş ve yağmalanmıştır. Bunu hatırlatan Grandük Notaras (Notaaras) da “İstanbul'da Latin külahı görmektense Türk sarığı görmek evladır.” diyerek halkın tepkisini ortaya koymuştur.

Avrupa'ya heyetler göndererek yardım isteyen Bizans'a; Girit, Ceneviz, İtalyan ve İspanyol kuvvetleri destek vermiştir. Bizanslılar sur dışındaki köyleri boşaltmış, tahrip olan surların tamiri için mezar taşlarını bile surların içine taşımıştır. Bizans İmparatorluğu, en zayıf yeri olan Haliç’e kalın zincirler çekmiş ayrıca etkili bir silah olan “Grejuva” yani Grek ateşini kullanıma hazırlamıştır.

Bizanslılar savaşlarda; yakarak öldürme ve tahrip etme özelliğine sahip, sıvı hâlde bulunan Rum ateşini kullanmıştır. Bu ateşle düşman askerlerini, donanmasını ve harp araçlarını yakmıştır. IX. yüzyılda icat edilen suyla sönmeyen ve su döküldükçe daha da alevlenen sadece kum ve sirke gibi birkaç maddeyle söndürülebilen bu ateşin formülü gizli tutulmuştur. Rum ateşi ancak güvenilir ustalara yaptırılmıştır.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Muhasaranın Başlaması


Fetih için hazırlıkları tamamlayan II. Mehmet, 23 Mart 1453 Cuma günü kuşatmayı başlatmak üzere Edirne'den İstanbul'a hareket etmiştir. Aynı tarihte Marmara Denizi'ne açılan donanma Haliç önlerine gelmiştir. II. Mehmet, 5 Nisan'da 80 bin kişilik ordusuyla Topkapı önlerine gelerek otağını kurdurmuştur (Harita 5.2). Kuşatmaya başlar başlamaz İslami geleneklere uygun olarak kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istemiştir. Fakat İmparator XI. Konstantin bunu kabul etmemiştir.




ÖRNEK METİN
II. Mehmet'in Fetih Planı

II. Mehmet'in bizzat planladığı kuşatma, yeni bir teknik anlayış çerçevesinde gerçekleşti. Sur boyunun uzun olması, kalabalık bir ordu ile yapılacak muhasarada İstanbul’u savunanlar için bir dezavantaj teşkil etmiştir.
II. Mehmet’in bu durumu değerlendirdiği ve planlarını da ona göre yaptığı anlaşılmamıştır. Daha önceki tecrübelerinin ışığı altında uzun sürecek bir abluka hareketinin faydalı olmayacağı ve Avrupa’dan gelebilecek askerî ve maddi yardımlara gereken zamanı kazandıracağı hesaplanmış, bir an önce şehrin ele geçirilmesi hedeflenmiştir. II. Mehmet öncelikle top ateşiyle surları tahrip etmeyi ve Bizans’ın moralini bozmayı amaçlamıştır. Edirnekapı-Topkapı hattının, surların en zayıf bölümü olduğu anlaşılmış ve ordunun en seçkin askerleri bu cephede mevzilendirilmiştir. Ağır toplar ve büyük top bu surların karşısına konulmuştur (Emecen, 2012, s.238-254’ten düzenlenmiştir).


XV. yüzyılın en teknik ordusu ile muhteşem surların arkasına çekilmiş 1000 yıllık mazisi olan Doğu Roma’nın kuvvetleri karşılaşmıştır. Nihayet 6 Nisan’da büyük topun ateşlenmesiyle 54 gün sürecek olan İstanbul muhasarası başlamıştır. Özel bir atış tekniği ile top, ilk kez etkili bir silah olarak İstanbul muhasarasında kullanılmıştır. Fakat topların kale duvarlarında açtığı gedikler, Bizanslılar tarafından hemen onarıldığı için surlarda geçitler açılamamıştır. Kuşatma boyunca Osmanlı askeri, İstanbul surları dışında Rum ateşi engeliyle karşılaşmıştır. Bu nedenle II. Mehmet, surların altından geçerek şehre girmeyi denemiş ancak kazılan lağımlar Bizans tarafından fark edilince bu girişim de başarısız olmuştur. 12-18 Nisan’da 150 parçadan oluşan Türk donanmasının Haliç’e hareketi, Bizans’ın maneviyatını bozmuştur. Çünkü şimdiye kadar Osmanlılar, Bizans’ı yalnız karadan kuşatmıştır.

20 Nisan’da İstanbul’a yardım için gelen üç Ceneviz ve bir Bizans gemisi, Osmanlı donanmasını geçerek Haliç’e girmeyi başarmıştır. Bu da Osmanlıları olumsuz yönde etkilemiştir.

Sultan II. Mehmet bu duruma çok sinirlenmiş ve atını denize sürerek tepkisini göstermiştir. Osmanlı'nın bu başarısızlığı sonrası harekete geçen Bizans elçisi, Osmanlı ordugâhına gelerek sulh teklifinde bulunmuştur.

İstanbul'un kuşatılmasına baştan beri karşı olan Çandarlı Halil Paşa, kuşatma uzarsa Avrupa'dan yardım geleceğini söyleyerek Bizans'la antlaşma yapılmasını savunmuştur. Fakat Molla Gürani, Akşemseddin ve Zağnos Paşa bu fikre karşı çıkarak muhasaranın devamına destek vermiştir. İstanbul'un Fethi'ne psikolojik açıdan iyi hazırlanan ordunun motivasyonu, muhasara boyunca üstün tutulmuştur. Önceden yapılan plana uygun olarak 21-22 Nisan gecesinde Osmanlı gemileri karadan yürütülmüş ve surların en zayıf noktası olan Haliç’e indirilmiştir. Bizans, Haliç'e indirilen gemileri yakmak için harekete geçtiyse de başarılı olamamıştır. Böylece gemilerden bir köprü gibi faydalanılmış ve askerlerin geçişi sağlanmıştır.

BİLİYOR MUSUNUZ?
1456'da Belgrad ve 1470'te Eğriboz kuşatmalarında da uygulanmış olan gemilerin karadan yürütülmesi, üzerinde yüzlerce yıl konuşulan önemli bir taktik olarak tarihe geçmiştir.
Muhasaranın uzaması Bizans'ın yeni ümitlere kapılmasına sebep olmuş ve Osmanlılar, genel hücum hazırlıklarına başlamıştır.

Galata taraflarına yerleştirilen topların 5 Mayıs’ta ateşlenmesiyle Bizans'a ağır kayıplar verdirilmiştir. 13-16 Mayıs tarihlerinde karşılıklı lağımlar açılmış ve Rum ateşinin etkisiyle Osmanlı hücumu başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 18-21 Mayıs'ta yürüyen kulelerle bir taraftan surlara saldırı düzenlenirken diğer taraftan top atışlarıyla surlarda önemli gedikler açılmıştır. 26 Mayıs'ta Sultan Mehmet'in emriyle akşam mumlar, fenerler ve kandiller yakılarak her taraf aydınlatılmıştır. Bu sırada Bizanslılar, İstanbul'un Türklerin eline geçmemesi için Ayasofya'da ayin düzenlemiştir.

Fetih Gerçekleşiyor

Çağının ulaştığı son teknolojileri kullanan Osmanlı ordusu, II. Mehmet'in emriyle son genel hücum hazırlıklarını tamamlamıştır. Nihayet 54 gün süren muhasaradan sonra 29 Mayıs 1453 günü karadan ve denizden hücuma geçen Osmanlı askerleri, Topkapı tarafından surlara ulaşarak sancağı dikmeyi başarmıştır. Bu büyük fethi gerçekleştiren II. Mehmet, fetih hakkı ve sembolü olarak Ayasofya'nın, cami yapılmasını emretmiştir. Böylece fethin ilk cuma namazı da Ayasofya Camisi'nde kılınmıştır.



Fethin Önemi

İstanbul’un Fethi’yle Doğu Roma İmparatorluğu ortadan kaldırılmıştır. Fetih, Batı dünyasında korkuyla karışık bir tehdit olarak algılanmıştır. Bu nedenle papa, bütün Hristiyanları Haçlı bayrağı altında toplanmaya davet etmiştir. Fetihle Osmanlı Devleti’nin kuruluş süreci tamamlanmış, devletin Anadolu ve Avrupa toprakları birleşmiştir. Ayrıca Kuzey ve Doğu Avrupa’dan gelen ticaret yolları ile Karadeniz ve Akdeniz arasındaki su yollarının denetimi Osmanlıların eline geçmiştir.

İslam dünyasında sevinçle karşılanan fetih “Feth-i Mübin” olarak isimlendirilmiştir. Memlûklular hariç diğer İslam şehirlerinde fethin şerefine büyük şenlikler ve gösteriler yapılmıştır. Fetih ile birlikte Osmanlı Devleti bütün İslam dünyasında iyice tanınmıştır.

ARAŞTIRALIM

İstanbul'un fethine “Feth-i Mübin” denmesinin nedenini araştırarak bulduğunuz sonuçları sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız.

Fetih sayesinde Fatih unvanını alan Sultan II. Mehmet, mutlak bir iktidar kazanmıştır. Fatih kendisini Roma İmparatorluğu’nun tek varisi sayarak “Kayser-i Rum” (Roma Kayseri) unvanını da kullanmıştır. Roma’nın mirasına sahip çıkarak cihanda tek devlet ve hükümdar ideali çerçevesinde cihanşümul bir siyaset izlenmiştir. İstanbul’un Fethi ile birlikte Fatih, “Sultan’ul-Berreyn ve Hakan’ul-Bahreyn” (İki kıta ile iki denizin hâkimi) olarak anılmaya başlanmıştır. Osmanlıların denizlerde giriştiği yoğun faaliyetler sayesinde, Osmanlı deniz imparatorluğu ortaya çıkmıştır.

İstanbul’un Fethi ile Katolik-Ortodoks birliğinin gerçekleşmesine de engel olunmuştur. Fetih sürecinde önem kazanan topların, krallar tarafından derebeylere karşı kullanılması ile Avrupa’da feodal sistem zayıflamış ve merkeziyetçi mutlak devletler kurulmaya başlamıştır. Birçok Avrupa tarihçisi İstanbul’un Fethi’ni Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul etmiştir.

ÖRNEK METİN
Fetih ve Avrupalı Aydınlar

Türk tehlikesi bazı Bizanslı Rum aydınları, İtalya’ya göç etmeye yöneltmiştir. İstanbul’da Kydenos (Kidenos) gibi Latin yanlısı, kurtuluşu Batı Hristiyan dünyasıyla birleşmede gören aydınlar zümresi, Türklere karşı açıkça düşmanlık beslemiştir. Diğer taraftan Rum aydınları ve tutucu ruhban din adamları bile II. Murad ve Fatih’in sarayında iyi muamele görmüştür. Plethon (Pletın) da bunlardan biridir. İtalya’da düşünsel etkisi derin olan Plethon, Mora üzerinden İtalya’ya geçmiştir. Plethon, İtalya’da Yunancanın yayılmasında önemli rol oynamış ve birçok hümanist, bunların okulundan yetişmiştir (İnalcık, 2016, s.60-61'den düzenlenmiştir).


Fetihle Gelen Teşkilatlanma

Osmanlı Devleti, İstanbul'u fethettiği zaman Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkeziyetçi yapısına ve kurumsallaşmış devlet yapısına da varis olmuştur. Fatih, saltanatı boyunca İstanbul'u büyük Roma imparatorları zamanında olduğu gibi siyasi ve dinî bir metropol hâline getirmek için uğraşmıştır. İstanbul'a Ortodoks ve Ermeni patriklerini tayin eden Fatih, Bizans İmparatorluğu'nun geleneği ve merkeziyetçi politikasını bu alanda göstermiştir. Ayrıca Ortodoks tebaaya, örfi alanda Bizans hukuku uygulanarak fetih öncesindeki kuralların devam etmesi sağlanmıştır.

Fatih, kendisinden önceki devlet teşkilatı ve teşrifatını tespit etmiş, yeni duruma göre Osmanlı devlet müesseselerini kurumsallaştırmıştır. Devletin idari ve bürokratik yapılanması önem kazandığı için Rum soyluların ve Hristiyan vassalların çocuklarına da idari görev verilmiştir. Fatih, devletin merkezini İstanbul’a taşıyarak buranın Türk İslam şehri görüntüsü kazanabilmesi için dinî ve sosyal kurumlar ile eğitim kurumları inşa ettirmiştir.

Fatih, İstanbul'un Fethi'nden sonra devletin siyasi gelişmesine bağlı olarak ticareti artırmış, ekonomik durumu kuvvetlendirmiş, ilmin ve sanatın her dalının gelişmesine katkı sağlamıştır. Fatih, İstanbul'un stratejik öneminden dolayı donanmasını burada tutarak boğazları koruyan savunma sistemini güçlendirmiştir.

Fetih ve Merkezî Otorite
İstanbul'un Fethi, Fatih’e iç siyasette önemli bir mevki sağlayıp onun otoritesini güçlendirmiş ve gerçekleştireceği merkezî bir kurumsallaşmaya da imkân vermiştir. Fatih; bu sayede iktisadi, askerî ve hukuki bir dizi yenilikler yapmıştır. İstanbul'un Fethi, Fatih’e bazı güçlü aileleri bertaraf etme imkânı sağlamış ve Vezîriâzam Çandarlı Halil'in idamı ile köklü ailelerin iktidarı paylaşma dönemi artık bitmiştir. Böylece bütün iktidarı elinde toplayan Fatih, devletin merkezî otoritesini güçlendirmiştir. Fatih, tahta çıkışında kendisine karşı isyan eden yeniçerileri fetihten sonra disiplin altına almış, vezîriâzamlık dâhil yeniçeri ağası gibi devletin önemli kurumlarına doğrudan kendisine bağlı kişileri getirmiştir (İnan, 2002, s.280-309'dan düzenlenmiştir).
YORUMLAYALIM
Fatih'in, merkezî otoriteyi güçlendirmek istemesinde İstanbul'un Fethinin etkileri neler olabilir?



Fatih, İstanbul'u dünyanın siyasi ve iktisadi merkezlerinden biri haline getirmeyi amaçlamıştır. Bunun için Fatih; İstanbul'un imar edilmesi, kalkındırılması ve nüfusunun artırılması faaliyetlerine girişmiştir. Fetihten önce şehrin nüfusu 40 bine kadar düşmüştür.

Patrik Gennadios'a (Patrik Genadiyos) göre İstanbul, Bizans'ın son günlerinde, fakir ve büyük kısmı gayrimeskûn bir harabeler şehrine dönüşmüştür. Fetihten sonra Fatih, harap ve terkedilmiş şehri, imparatorluğunun çeşitli köşelerinden getirttiği Türk, Rum, Ermeni ve Yahudilerin iskânı yoluyla kısa zamanda yeniden canlandırmıştır. Nitekim 1478'de yapılan bir tahrire göre kent, 14 803 aileyi ve 70 binin üzerinde bir nüfusu barındırmıştır. Fatih'ten sonraki dönemlerde de aynı siyaset takip edilmiş ve İstanbul hızla büyüyerek fetihten yüzyıl sonra en az 400 binlik bir nüfusla Avrupa'nın en büyük şehri olmuştur. Böylece İstanbul, Fatih'in amaçladığı gibi gerçekten bir dünya merkezi hâline gelmiştir.

İstanbul'un Fethi'nden sonra Fatih'in hedefi doğuda İslam, batıda da Hristiyan dünyası üzerinde mutlak hâkimiyet kurmak olmuştur. Fatih, Roma'nın varisi sıfatıyla Bizans toprakları üzerinde hak iddiasında bulunmuştur. Batı'daki güçlü devletlerin hareketlerini de dikkatle takip ederek onlara karşı uygulayacağı stratejiyi de belirlemiştir. Amasra,

Sinop, Trabzon ve Kırım fethedilerek Karadeniz, Türk gölü hâline getirilmiştir. Karamanoğulları, Osmanlı topraklarına katılmış ve Ak-koyunlu Hükümdarı Uzun Hasan,

1473 Otlukbeli Savaşı ile mağlup edilmiştir. Bu zaferle Osmanlı Devleti, Fırat Nehri'nin batısındaki Anadolu toprakları üzerinde tam bir kontrol sağlamıştır. Batı'da ise Sırbistan, Mora Yarımadası, Eflak, Bosna, Boğdan, Arnavutluk ve Otranto'da Osmanlı hâkimiyeti sağlanmıştır.



YORUMLAYALIM
Kızılelma
Fatih Sultan Mehmet'ten beri Osmanlılar; Roma'yı fethetmeyi, Kızı-lelma'ya ulaşmayı hedefliyordu. İstanbul'a sahip olması sıfatıyla Fatih,
Roma üzerinde de hakkı olduğunu ilan ediyordu. Bu amaçla Fatih, Gedik Ahmet Paşa emrinde bir orduyu İtalya üzerine gönderdi. Paşa, 1480'de Otranto'yu alarak kaleye 500 kadar asker yerleştirdi. Ancak 1481'de Fatih'in ölümü, Osmanlıları daha fazla ileri gitmekten alıkoydu.
Otranto'da kalan 500 Osmanlı askeri, kaleyi Napoli kralına terk etmek zorunda kaldı ve kralın hizmetine girerek İtalya Harplerinde yararlı hizmetlerde bulundu (İnalcık, 2010, s.241-242'den düzenlenmiştir).
Otranto Fethinin amaçları neler olabilir?


II.Bayezid ve Cem Sultan


Fatih'in, 1481’de vefat etmesi üzerine II. Bayezid tahta çıkmış fakat kardeşi Cem Sultan ona karşı taht mücadelesine girişmiştir. Anadolu’nun kendisine bırakılmasını isteyen Cem Sultan, ağabeyi ile girdiği taht mücadelesini kaybederek Memlûklulara sığınmıştır. İktidar mücadelesini bırakmak niyetinde olmayan Cem Sultan, Karaman’daki taraftarlarının ve bazı Osmanlı ümerasının da tahrikiyle tekrar Anadolu’ya geçmiştir.

II. Bayezid’e karşı giriştiği bu mücadeleyi kaybeden Cem Sultan, bu kez de Rumeli’ye geçerek Rodos Şövalyeleri’ne sığınmıştır.

II. Bayezid’in Rodos’u kuşatma ihtimaline karşı Fransa’ya nakledilen Cem Sultan, Hristiyan hükümdarlar tarafından bir Haçlı Seferi’nde kullanılmak üzere 1489’da Roma’ya getirilmiştir. Böylece Cem Sultan Olayı, başlangıçta devletin iç sorunu iken Cem Sultan’ın önce Memlûklulara sığınması daha sonra da Avrupa’ya götürülmesiyle devletlerarası bir sorun hâline gelmiştir.

Cem Sultan Olayı nedeniyle Avrupa’da, İstanbul’u geri alma yolunda ortaya çıkan umutlar, Sultan Bayezid’i oldukça dikkatli ve barışçı bir siyaset takip etmek zorunda bırakmıştır. Sultan Bayezid, Avrupa’da esir tutulan Cem Sultan’ın durumunu adamları aracılığıyla takip etmiştir. Avrupa devletleri ile diplomatik ilişkilere girerek Osmanlı’ya karşı kullanılmasını önlemek için tedbirler almıştır. On üç yıl süren sürgün hayatının ardından Cem Sultan, 1495’te Napoli’de ölmüştür. Cem Sultan’ın ölümünden sonra dış politikada daha aktif bir siyaset izlenmeye başlanmıştır.

Cem Sultan
Cem Sultan; II. Bayezid ile yaptığı mücadeleden sonra şövalyelere sığındığında, Rodos’u ellerinde tutan en güçlü tarikatın lideri Grand-Maitre d’Aubusson (Grend Metredaubusan) âdeta bayram etmiştir. Papa VIII. Innocent (İnnosen), Cem Sultan’ın kendisine gönderilmesini istediğinde şövalyeler buna itaat etmiştir. İstanbul’u fethederek Hristiyanlığa darbe vuran hatta Roma’yı da fethetmek isteyen babası Fatih’e benzetilen Cem Sultan, Avrupalılar tarafından bir tehlike olarak değerlendirilmiştir. Böyle birinin elde tutulması ve İtalyan saraylarında bir nevi çürümeye terk edilmesi, Batı dünyası için bir kazanç olarak görülmüştür. Rahat bir şekilde ele geçirilen şehzade, Osmanlı sultanına karşı bir tehdit oluşturmuştur. Cem Sultan Olayı talihsiz şehzadenin ölümüyle de bitmemiştir. Doğrudan doğruya ondan sonraki nesiller de bu Batılı entrika düzeni içine düşmüştür. En son 1522’de Rodos kuşatması sırasında şövalyeler bir tehdit ve şantaj aracı olarak Şehzade Cem’in oğlu Murad ve iki torununu kalede tutmuştur. Vaftiz edilen bu torunlar, Rodos’un Osmanlıların eline geçmesi sonrasında öldürülmüştür (Ortaylı, 2016, s.34-35’ten düzenlenmiştir).


YORUMLAYALIM


Cem Sultan’ın vefatı Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile ilişkilerinde ne gibi değişikliklere yol açmıştır?
Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası