PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

5.3. İSLAM DÜNYASI LİDERLİĞİ

5.3. İSLAM DÜNYASI LİDERLİĞİ

TARTIŞALIM


Yavuz Sultan Selim Dönemi'nde, Osmanlı Devleti'nin Doğu'ya yönelik siyaset izlemesinin amaçları nelerdir?

Türkler; XIV-XVI. yüzyıllarda Anadolu ve İran coğrafyasında Ak-koyunlular, Karakoyunlular ve Safeviler gibi devletler kurmuştur. Bu devletlerarasında Anadolu ve İran'da hâkimiyet kurmak için mücadeleler yaşanmıştır.

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, 1469'da Karakoyunlu Devletine son vermiştir. Ardından Fatih Sultan Mehmet, 1473 Otlukbeli Savaşı ile Akkoyunlulara büyük bir darbe vurmuştur. Bu zaferle Osmanlı Devleti Fırat Nehrinin batısındaki Anadolu toprakları üzerinde tam bir kontrol sağlamıştır. 1514'te Safevi hükümdarı Şah İsmail ise iktidar kavgalarından faydalanarak Akkoyunlu Devleti'ne son vermiştir. Böylece Anadolu ve İran coğrafyasına hâkimiyet mücadelesinde Osmanlı Devleti ile Safeviler karşı karşıya gelmiştir.

XVI. yüzyılın başında Anadolu'daki bazı Türkmen aşiretleri arasında dinî ve sosyal vasıflı yeni bir hareket ortaya çıkmıştır. Özellikle Şah İsmail'in desteklediği bu anlayış, Anadolu'daki Türkmenler arasında oldukça rağbet görmüştür. Bu grupların geleneklerinden gelen öğelerle karıştırdıkları İslami anlayış ve uygulamalar, Şah İsmail ile birlikte yeni bir siyasi özelliğe bürünmüştür. Safevilerin Anadolu'daki bu politikalarına karşı II. Bayezid, Anadolu’daki Türkmenlerin Şah İsmail'le olan irtibatını kesmeye çalışmıştır.

BİLİYOR MUSUNUZ?
Osmanlı Devleti merkeziyetçi bir devlet hâline gelince Türkmen aşiretlerin hareketlerini kontrol altına almak istemiştir. Bu nedenle aşiretlerden vergileri düzenli almaya çalışmıştır. Bu durum karşısında, boy beyleri idaresinde bağımsız bir hayat süren ve hayvancılıkla uğraşan bazı aşiretler, merkezî idareyi bir baskı idaresi olarak görmüştür. Ekonomisi tarıma bağlı olan Osmanlı Devleti, konar-göçerlerin göçlerini düzenlemiş ve yaptıkları zararlara karşı cezalar uygulamıştır.


II. Bayezid’in sağlık durumunun bozulmasının yanında, vezirlerin yönetimde etkinliklerini artırmaları ve şehzadelerin birbirleriyle olan mücadeleleri gibi gelişmeler, mevcut siyasi ve sosyal yapının bozulmasına neden olmuştur. Antalya yöresinde bir tekke şeyhi olan Şahkulu, bu olumsuzluklardan yararlanarak örgütlenmiştir. Ardından müritleri aracılığıyla Rumeli'ye kadar geniş bir alanda propaganda faaliyetine girişmiştir. Asıl amacı, ilahi bir emir aldığı gerekçesiyle Osmanlı saltanatına son vermek olan Şahkulu, bu amacını gizleyerek mehdilik hatta peygamberlik iddiasıyla bir isyan başlatmıştır. Sivas yakınlarında yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri Şahkulu'yu ortadan kaldırmıştır. Ayaklanma belirtilerinin Safevi Devleti'nin kurulmasından hemen sonra ortaya çıkması ve isyanın doğrudan doğruya Osmanlı saltanatına karşı olması, siyasi bir boyut taşıdığını da göstermiştir.

I.Selim Dönemi ve Safevilerle İlişkiler

Kararlı bir kişiliğe sahip Şehzade Selim'in İran ve Gürcistan toprakları ile sınır olan Trabzon'da bulunması, sancak beyliğinin hareketli geçmesine neden olmuştur. Şehzade Selim, Trabzon sancak beyliği sırasında Safeviler ve Gürcülerle sürekli mücadele etmiştir.

II. Bayezid’in otoritesinin giderek zayıfladığını ve Amasya'da sancak beyi olan Şehzade Ahmet'in taht için öne çıktığını fark eden Şehzade Selim, bu durumu kabullenememiştir. Trabzon'daki başarılarıyla adını duyuran Şehzade Selim, bir taraftan babasıyla diğer taraftan kardeşleriyle taht için mücadele etmekten çekinmemiştir. Devlet içinde Selim'in liderliğinde fetihlerin yeniden başlayacağı ve Safevi tehdidinin ortadan kaldırılabileceği propagandası yapılmaya başlanmıştır.

II.Bayezid ve devlet adamlarının hemen hemen hepsi Şehzade Ahmet'in; buna karşılık yeniçeriler ise Şehzade Selim'in padişah olmasını istemiştir. Selim topladığı kuvvetlerle babasına karşı girdiği savaşı 1511'de kaybetmiştir. Şehzade Ahmet tahta geçmek üzere çağırıldıysa da yeniçerilerin tepkisi karşısında Anadolu'ya dönmek zorunda kalmıştır. Şehzade Ahmet'in taraftarları bu kez de Manisa'da bulunan Şehzade Korkut'u çağırdı ancak yeniçeriler İstanbul'a gelen Korkut'u da padişah olarak istememiştir. Bunun üzerine yeniçerilerin biat ettiği Şehzade Selim İstanbul'a gelmiş ve Bayezid tahttan çekilmek zorunda kalmıştır. Böylece 1512 tarihinde I.Selim, babası II. Bayezid'in yerine padişah olmuştur.

Yavuz Sultan Selim; tahta çıktıktan sonra ortadan kalkmış olan devlet otoritesini yeniden kurmayı ve taht kavgalarıyla ilgili sorunu çözmeyi amaçlamıştı. Ayrıca Osmanlı Devleti için büyük bir tehdit olan Safevi tehlikesini ortadan kaldırmak için çalışmalara başladı. Yavuz Sultan Selim, ilk iş olarak Kapıkulu askerlerine cülus bahşişi dağıtarak tahta geçmesinde büyük rol oynayan askerleri memnun etti. Daha sonra devlet yönetimdeki başıboşluğu ortadan kaldırdı. Tahtta hak iddia edebilecek kardeşleri Ahmet ve Korkut'u bertaraf eden Yavuz Sultan Selim, tam anlamıyla iktidarını sağlamlaştırdı. Yavuz'un bundan sonraki hedefi Osmanlı Devleti için ciddi bir dinî ve siyasi tehdit unsuru olan Safevileri ortadan kaldırmaktı.

BİLİYOR MUSUNUZ?
Yavuz Sultan Selim, Safevi Devleti'ne sığınan Şehzade Ahmet'in oğlu Murad'ı geri istemek için elçi göndermişti. Şehzade iade edilmediği gibi Osmanlı elçisi, Safevi sarayında öldürüldü. Ayrıca Şah İsmail, Karamanoğulları ile Osmanlı aleyhine ittifak kurmuş ve Yavuz tahta çıktığı zaman kutlamak için elçi göndermemişti. Böylece Şah İsmail, Osmanlı Devleti'ne karşı niyetini açıkça göstermişti.


Safeviler, Anadolu'daki konar-göçer Türkmenler üzerinde büyük bir nüfuza sahipti. Türkmenler üzerinde sistemli bir faaliyet gösteren Şah İsmail'in amacı, Anadolu'yu kendi hâkimiyeti altına almaktı. Nitekim Safevi destekli çıkan isyanlar, Anadolu'daki sosyal ve ekonomik dengeyi bozuyordu. Bunu önlemek isteyen Yavuz Sultan Selim, Safevi propagandası yapan kişileri tespit ettirerek bunları Mora'ya ve Rumeli'ye sürgüne gönderdi. Ayrıca Yavuz, Safevilere karşı ticari bir ambargo başlattı ve İran ipeğinin Osmanlı toprağından geçerek Batı'ya gidişini yasakladı. Böylece İran ekonomisinin can damarı kesilmeye çalışıldı. Sınırlar tamamen kapatılarak tüccarların geliş gidişi engellendi ve yasağa uymayanlar cezalandırıldı.

Hazırlıklarını tamamlayan Yavuz, Edirne'den İran Seferi için 1514'te yola çıktı. İstanbul'dan İzmit'e ulaştığında Şah İsmail’e, bir mektup göndererek ona karşı savaş ilan etti. Sivas'ta asker sayımı yaptıran Yavuz, burada tedbir amaçlı olarak asker bıraktı ve Safevi topraklarına girdi (Harita 5.4). Safeviler, yol güzergâhındaki köyleri boşaltarak ekili alanları tamamıyla tahrip etti. Bu durum düşmanın nerede olduğunu bilmeden ilerleyen Osmanlı ordusunda iaşe sıkıntısına neden oldu.




Osmanlı Ordusunun Çaldıran’a Hareketi
Yavuz Sultan Selim için asıl sıkıntılar, Safevi sınırlarını geçtikten sonra iyice tahrip edilmiş arazide ilerleyiş sırasında baş gösterdi. Uzun süre yol alınmasına rağmen Safevi ordusundan bir iz yoktu. Yiyecek sıkıntısı çok artmış ve bu sebeple asker özellikle de yeniçeriler sızlanmaya başlamıştı. Yavuz, birbiri ardına yaptığı divanlarda durumu değerlendiriyor, vezirlerin geri dönme yolundaki telkinlerine karşı direniyordu. Bu durum Yavuz'un çocukluğundan beri tanıdığı Karaman Beylerbeyi Hemdem Paşa'yı idam ettirmesine yol açtı. Böylece Safevi meselesini kesin halletme kararlılığında olan Yavuz, muhaliflere gözdağı vermiş oldu (Emecen, 2009, s.409'dan düzenlenmiştir).
YORUMLAYALIM
Yavuz'un, Safevi Devleti üzerine kararlı bir şekilde gitmesinin sebepleri nelerdir?


Çaldıran Ovası'nda iki taraf karşı karşıya geldiğinde Yavuz Sultan Selim; ordusunun top arabaları, yeniçeri ve azeblerce sıkı şekilde korunan merkezinde yerini almıştır. 23 Ağustos 1514 günü yapılan savaşta Osmanlı ordusu, devreye sokulan toplar ve tüfekli yeniçeri birliklerinin etkisiyle Şah İsmail'in atlı süvarilerini dağıtmıştı. Şah İsmail’e üstünlük sağlayarak Tebriz'e giren Yavuz, burada adına hutbe okutmuştur. Şah İsmail'in Horasan'dan Tebriz’e zorla getirdiği tüccar, sanatkâr ve ilim insanlarını İstanbul'a göndermiştir.

Çaldıran Zaferi, Anadolu tarihinde bir dönüm noktası olmuş bu zaferle Doğu Anadolu tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır. Böylece doğudan gelecek tehlikelere karşı Anadolu güvence altına alınmış; Irak, İran ve Kafkasya gibi bölgelerin fethinde kolaylık sağlanmıştır. Ayrıca Osmanlılar Tebriz-Halep ve Tebriz-Bursa İpek Yolu'nun kontrolünü de ele geçirmiştir.

Çaldıran'dan sonra Yavuz, Doğu Seferi sırasında Osmanlılara karşı düşmanca tavır alan ve Şah İsmail ile iş birliği içinde olan Dulka-diroğulları üzerine 1515 baharında yürümüştür. Memlûk sultanına bağlı olan Dulkadir Beyi Alaüddevle, Turnadağ Savaşı ile bozguna uğratılmıştır. Böylece Dulkadiroğulları toprakları Osmanlı yönetimine geçmiştir.

ÖRNEK METİN
İdris-i Bitlisi

Akkoyunlu Devleti'nde saray kâtipliği yapan İdris-i Bitlisi, Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasıyla İstanbul'a gelmiştir. II.Bayezid daha önceden tanıdığı İdris-i Bitlisi'ye resmî tarih yazıcılığı görevini vermiştir. Yavuz Sultan Selim Dönemi'nde Doğu siyaseti hakkında danışmanlık yapan İdris-i Bitlisi, Çaldıran Zaferi'nden sonra güney ve doğu vilayetleri bölge halkının Osmanlı yönetimine geçmesinde vazife almıştır. Böylece Bitlis, Cizre, Siirt gibi yirmi beş yerleşim yeri barış yoluyla Osmanlı idaresine girmiştir. Yavuz'un Memlûklulara karşı yürüttüğü siyasette de görev alan İdris-i Bitlisi, Urfa ve Musul'un Osmanlı idaresine geçmesini sağlamıştır (Bayraktar, 1991, s.53-60'tan düzenlenmiştir).


Mısır Seferi

Osmanlılar ile Memlûklular arasında Dulkadiroğulları toprakları üzerinde rekabet ilk defa Yıldırım Bayezid Dönemi'nde başlamıştır. Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde Memlûklularla bozulan ilişkiler, II. Bayezid Dönemi’nde çatışmaya dönüşmüştür. Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde Osmanlıların doğuya doğru genişlemesi Mısır’ın anahtarı durumunda olan ve Memlûklular için önem taşıyan Suriye’yi tehdit etmeye başlamıştır. Suriye; Anadolu ve Mısır için stratejik öneme sahip bir bölgedir.

Memlûk Devleti, Osmanlıların bu ilerlemesine ciddi bir biçimde karşı koyamamış fakat ele geçirdiği her fırsatı değerlendirmeye çalışmıştır. Osmanlı şehzadeleri zaman zaman Memlûk Devleti’ne sığınarak burada iyi karşılanmıştır. İlişkilerin gerilmesinin bir diğer nedeni de Osmanlılarla Memlûklular arasında tampon bir devlet olan Dulkadiroğullarının izlediği politikadır. Devletinin varlığını Osmanlılar ile Memlûk Devleti arasında sağlayacağı denge politikasında arayan Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey, Safeviler ve özellikle de Memlûklular tarafına yakınlaşmıştır.

BİLİYOR MUSUNUZ?
Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey, Yavuz’un Çaldıran Savaşı’na katılması için yapılan öneriyi reddetmiş, o an için devletinin çıkarını Memlûk ve Safevi dostluğunda aramayı uygun bulmuştur. Bu durumu göz ardı etmeyen Osmanlı Devleti, Dulkadiroğulları toprağını Turnadağ Savaşı’yla ele geçirerek Suriye kapılarına dayanmıştır.


Çaldıran Zaferi’nden sonra Doğu Anadolu’nun Osmanlı hâkimiyetine girmesi, Memlûkluları tedirgin etmiştir.Yavuz Sultan Selim, Doğu Seferi için İstanbul’da topladığı divanda Memlûkluları değil Diyarbakır bölgesindeki Safevileri hedef almıştır. Ancak Osmanlı ordusunun hareketinden endişe duyan Memlûk Sultanı Kansu Gavri, ordusunu toplayarak Suriye'ye doğru hareket etmiştir. Bunun üzerine Kansu Gavri’nin Şah İsmail’e yardım ettiğini, Osmanlıları arkadan vurma tehlikesi bulunduğunu ileri süren Yavuz Sultan Selim, Halep üzerine yürümüştür. İki ordu 24 Ağustos 1516’da Halep’in kuzeyinde Mercidabık Ovası’nda karşılaşmıştır.

Ordudaki ateşli silahların etkisiyle Osmanlılar savaşı kazanmış ve Kansu Gavri bu savaşta ölmüştür. Bu savaş, Osmanlılara Mısır yolunu açmıştır.

Bu zaferle Osmanlı Devleti; Suriye, Lübnan ve Filistin’de hâkimiyet sağlamıştır. Savaş esnasında Memlûk ordusunda bulunan Abbasi Halifesi III. Mütevekkil, Osmanlılara esir düşmüştür. Yavuz Sultan Selim Halep’te görüştüğü halifeye büyük saygı göstermiştir. Kendi adına hutbe okutan ve bölgenin idari planlamasını yapan Yavuz Sultan Selim, topladığı meşveret meclisinde bundan sonra nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunu görüşmüştür.

Memlûkluların, Tomanbay'ı sultan seçtiklerini ve yeniden toparlandıklarını haber alan Yavuz Sultan Selim önce diplomatik teşebbüslere girişti. Bazı devlet adamları, yol şartları nedeniyle Şam'dan Kahire'ye yapılacak yeni bir sefere karşı çıktı. Fakat gerekli top, tüfek ve harp malzemeleriyle çeşitli yiyecek maddelerini taşıyan donanmanın İstanbul'dan harekete hazır olduğu, Macarlarla olan barışın yenilendiği, Şah İsmail'in de Tebriz'de bulunduğu haberlerini alan Yavuz Sultan Selim harekete geçti.

Yavuz Sultan Selim'in harekete geçmesi karşısında Tomanbay, Kahire surları önünden Nil Nehri'ne kadar hendek kazdırıp müdafaa hattı oluşturdu ve buraya toplar yerleştirdi. Bunu öğrenen Yavuz Sultan Selim, bu savunma hattına doğrudan saldırmayarak Memlûk toplarını işlevsiz hâle getirdi. 22 Ocak 1517'de Ridaniye mevkinde yapılan savaş, Osmanlıların zaferiyle sonuçlandı. Ridaniye Savaşı sonucunda Memlûk Devleti yıkıldı ve Suriye, Filistin, Irak, Hicaz ile Mısır Osmanlı topraklarına katıldı. Böylelikle Osmanlı Devleti, İslam dünyasında söz sahibi tek devlet oldu.

Ridaniye'den sonra Osmanlı Devleti için güneyde herhangi bir siyasi tehlike kalmadı. Venedikliler, Kıbrıs Adası için Memlûklulara ödediği vergiyi Osmanlı Devleti'ne vermeyi kabul etti. Mısır ve Suriye'nin alınması, Osmanlıların ekonomik durumunu güçlendirdi. Mısır ve Kızıldeniz kıyılarına sahip olan Osmanlılar, Hint ve Akdeniz arasındaki ticaret yoluna da hâkim oldu.

YORUMLAYALIM
Hilafet-i Ulyâ
Sultan Selim; daha Kahire'deyken Abbasi halifesini, Mısır'ın bazı önemli âlimleri ve sanatkârlarını, mukaddes emanetler de dâhil olmak üzere İstanbul'a göndermiştir. Yavuz'un amacı aslında bu şekilde İstanbul'u bir hilafet merkezi yapmaktır. Halifelikle ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmayan Yavuz için Haremeyn'in koruyucusu olmak hilafetten daha değerli bir vasıftır.
Mısır'ın ele geçirilmesiyle birlikte Yavuz Sultan Selim'in, Şirvanşahlar Hükümdarı II. İbrahim’e gönderdiği fetihnamesinin “Büyük Hilafet” anlayışını yansıtması bakımından özel bir önemi vardır. Sultan Selim, bu namede bütün İslam memleketlerinin kendisine itaat etmesi gerektiğini söylemiş ve Şirvanşah'ın kendi “Hilafet-i Ulyâ”sına tabi olmasını istemiştir. Kanuni de cülusunda Mekke şerifine gönderdiği namede, Allah'ın kendisini saltanat tahtına ve hilafet makamına geçirdiğini bildirmiştir (Emecen, 2016, s.227-229; İnalcık, 2009, s.145'ten düzenlenmiştir).
Padişahların halife unvanını almaları, Osmanlı siyasi hayatında ne gibi değişikliklere neden olmuştur?

Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası