PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

1.3. ZAMANIN TAKSİMİ

1.3. ZAMANIN TAKSİMİ
İnsanoğlu, eski zamanlardan itibaren soğuk-sıcak, açlık-susuzluk gibi kaygılar yaşamıştır. Gece-gündüz ve kış-yaz gibi dönemlerde yaşanan etkili ve sert değişiklikler yüzünden can ve mal güvenliği tehlikeye giren insanlar zaman kavramının bilincine varmıştır. Nil nehrinin taşmasıyla tarlaları su altında kalan Mısırlıların güneş yılını hesaplaması buna bir örnektir.
İnsanlık; zamanı gün, hafta, ay, yıl gibi belli periyotlara bölmüş ve düzenli bir sistem çerçevesinde algılamıştır. Hayatı bu çerçevede düzenlemek üzere insanlar yaklaşık 6000 yıldan beri takvim kullanmıştır. Sümerler, Babiller, Mısırlılar, Yunanlar, İbraniler, Romalılar, Aztekler, Mayalar, Çinliler, Hintler, Tibetliler, Türkler ve Araplar gibi çok çeşitli millet ve topluluklar değişik takvimler meydana getirmiştir. Bu millet veya topluluklar takvimleri
ay veya güneş yılını esas alarak oluşturmuştur.

Bazı toplumlar takvimlerini “ay yılı” esasına göre oluşturmuştur. Ay yılı, Ay’ın Dünya etrafındaki dönüşünü esas alır ve on iki tur dönüşü bir yıla denk gelir. Bu süre 354 gündür .
Bazı toplumlar ise takvimlerini “güneş yılı” esasına göre oluşturmuştur. Güneş yılı, Dünya’nın Güneş etrafındaki bir tur dönüşünü esas alır. Bu süre 365 gün 6 saattir.
Her toplum kendine özgü bir takvim oluştururken yaşamlarını en çok etkileyen olayı takvimlerinin başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Örneğin İbraniler MÖ 3761’deki Yaradılış (Tekvin) yılını, Yunanlılar ilk olimpiyat oyunlarının yapıldığı MÖ 776’yı, Hristiyanlar Hz. İsa’nın doğumu olan sıfırı, Müslümanlar MS 622’de Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini takvimlerine başlangıç olarak esas almışlardır.
Türkler de tarih boyunca yaşadıkları coğrafyaya göre kültürel, ekonomik ve dinî etkileşimlerin ürünü olarak çeşitli takvimler kullanmışlardır. Şimdi bunları tek tek ve kısa kısa inceleyelim.

12 Hayvanlı Türk takvimi, Türklerin kullandığı ilk
takvimdir  ve güneş yılı esasına göre düzenlenmiştir. On iki yılda bir devir
yapan bu takvimde yıllar, hayvan adları
ile gösterilir. Bu takvimde kullanılan hayvan isimleri ise şunlardır: sıçgan (sıçan), ud (öküz), bars (pars), tavışgan (tavşan), lu (ejder), yılan, yund (kısrak), kon (koyun), biçin (maymun), takıgu (tavuk), it (köpek), tonguz (domuz). Hangi tarihten itibaren kullanıldığı bilinmemekle birlikte bu
takvim Kök Türkler ve Uygurlar
tarafından kullanılmıştır.

2-Hicri takvim, Türklerin İslamiyet’i kabul ettikten sonra kullandığı takvimdir.
Bu takvimde Hz. Muhammed’in hicret ettiği yıl (622), başlangıç kabul edilmiştir.
Hz. Ömer Dönemi’nde oluşturulan bu takvim, ay yılını esas almıştır. Bu takvime göre bir yıl 354 gün 8 saat 48 dakikadır. Ayrıca bir ay yılı, bir güneş yılından yaklaşık 11 gün eksiktir. Diğer bir ismi kamerî (ay) takvimidir. Günümüzde İslam dünyası, dinî günleri hicri takvime göre belirlemektedir.

Celâli takvimi, Büyük Selçuklu Sultanı Celaleddin Melikşah’ın (1072-1092) emriyle Ömer Hayyam başkanlığında kurulan bir astronomi heyetince hazırlanmıştır. Başlangıç olarak 1079 yılı kabul edilmiş ve güneş yılı esasına göre düzenlenmiştir.
Rumi takvim, Osmanlı Devleti’nde mali işlerin düzenlenmesi amacıyla kullanılmıştır. Güneş yılı esasına dayanan bu takvimde bir yıl 365 gün 6 saattir. 1839’dan itibaren mart ayı, mali yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Miladi takvimle arasında 584 yıllık fark vardır.
Miladi takvim, günümüzde dünyada en yaygın kullanılan takvimdir. Bir yıl 365 gün 6 saattir. Başlangıcı, Hz. İsa’nın doğumundan bir hafta sonrası yani 1 Ocak’tır. Kökeni Mısırlılara dayanan bu takvimi Romalılar geliştirmiş ve Papa 13. Gregorious (Gregoryen) son şeklini vermiştir. Bu nedenle “Gregoryen takvimi” de denir. Ülkemizde 1 Ocak 1926’dan itibaren kullanılmaya başlanmıştır.

 

  

 

Yüzyılların sınıflandırılmasında Milat kavramı dikkate alınır. Hz. İsa’nın doğumundan önceki yıllara MÖ (milattan önce), sonrasına da MS (milattan sonra) denir. Yüzyıl kavramı teorik olarak “00” ile biten bir yılda başlar ve “yüzyıllık dönem” anlamında kullanılır. Bu kavram XVI. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Geçmişten Günümüze Zaman Anlayışları
1-T
arihî süreçte insanoğlu farklı zaman anlayışları geliştirmiştir. Eski dünyada insan ilk olarak döngüsel yani dairesel zaman anlayışını benimsemiştir . Bu anlayışa göre zaman, rastlantısal olup başlangıcı ve sonu belli değildir. Bu nedenle tarih, sürekli olarak tekrar etmektedir. Sonsuz olan bu döngüsellikte geçmişin, bugün ve yarınla nedensel bir bağlantısı da yoktur. Bu anlayış, eski dünyayı temsil eden belli başlı milletlerin efsanelerinde ve mitlerinde (Eski Çin, Hint, Mezopotamya, Mısır ve özellikle Yunan) görülmüştür.

2-Eski dünyadaki önemli değişimlerden biri, tek tanrılı dinlerin medeniyetleri etkilemesidir. O güne kadar belirli bir döngüselliğe sahip olan tarih, artık Hristiyanlığın da etkisiyle ikinci bir zaman anlayışı olarak çizgisel yani doğrusal zaman anlayışını benimsemiştir. Bu anlayışa göre tarihsel süreç belli bir başlangıca sahiptir ve kıyamete kadar sürecektir. Dolayısıyla geçmiş ve gelecek birbiriyle bağlantılı hâle gelmiştir. Bu süreç, Tanrı tarafından bilindiği için asla rastlantısal değildir. Bu nedenle tarih, döngüsel zaman anlayışının aksine, tekrar etmeyen bir süreçtir.

3-Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte Avrupa’da dinî (Hristiyanlık) yaklaşımdan uzaklaşma eğilimi başlamış ve Aydınlanma Çağı’yla da tarih düşüncesinden dinî unsurlar
kaldırılmıştır. Böylece insan merkezli tarih anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu dönemdeki tarih anlayışı, ilerlemeci tarih düşüncesine sahiptir. Günümüzde hâlâ geçerli olan ilerlemeci tarih görüşü, dinî merkezli çizgisel tarih anlayışının, dinî unsurlardan arındırılmış ve laikleştirilmiş şeklidir. Bu tarih anlayışına göre tarihte ortaya çıkan her olay tektir, olaylar peş peşe geleceğe doğru akmaktadır ve tarihin akışındaki her aşama bir öncekine göre daha gelişmiştir.

 

Tarihin Dönemlendirilmesi
İnsanlığın ortaya çıkışıyla birlikte insanın karşılaştığı temel sorunlardan biri, dünyevi zamanı anlamlandırmak olmuştur. İnsan, geçmişini bir düzene sokmak için asır, çağ, devir gibi terimlere başvurmuştur.
Yazı sayesinde tarihin kaydını tutmaya başlayan insanoğlu yazının keşfini bir dönüm noktası olarak kabul etmiştir. Bunun sonucunda yazıdan önceki zamanlar tarih öncesi, sonraki zamanlar ise tarihî dönemler olarak adlandırılmıştır. Böylece tarihî olayların daha rahat incelenmesi, araştırılması ve öğrenilmesi için tarihçiler tarihi belirli dönemlere (çağlara) ayırmıştır.
Geçmişin dönemlendirilmesinde farklı toplum ve kültürler kendi tarihlerindeki önemli olayları esas almıştır. Örneğin Batı dünyası, özellikle Avrupa tarihi merkezli bir dönemlendirme meydana getirmiştir. Başta Cellarius (Seleriyus) (1634-1707)
olmak üzere bu sistemi kullanan Avrupalı tarihçiler, tarihi dönemlendirirken dünyanın diğer bölgelerini dışarıda bırakarak sadece Avrupa tarihiyle ilgili olayları tercih etmişlerdir

Başta Orta Çağ olmak üzere, Eski ve Yeni Çağ’ın başlangıç ve bitişlerini belirleyen tarihî gelişmeler doğrudan Avrupa tarihiyle ilgili olaylardır. Bu dönemlendirmeler esas alınırken
Batı toplumlarının tarihî gelişim aşamalarını gösteren kölelik, feodalizm, kapitalizm dikkate alınmıştır. Avrupalı olmayan milletler, Avrupa coğrafyasını ve tarihini etkilerse (Kavimler Göçü ve İstanbul’un Fethi gibi) bu dönemlendirme içerisinde ancak yer alabilmiştir. Doğal olarak da günümüzde bu dönemlendirmelerin doğruluğu tartışılmaktadır. Tarihin bu şekilde dönemlendirilmesi hem göreceli hem de Avrupa tarihi merkezlidir ve Türk tarihiyle de örtüşmemektedir. Oysa Türk tarihi; Avrupa milletlerinin tarihi gibi sınırları belirli bir coğrafyada değil, aynı zaman dilimi içerisinde değişik coğrafyalarda meydana gelmiştir.


Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası