PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

II.ABDÜLHAMİT DÖNEMİ

II.ABDÜLHAMİT DÖNEMİ (1876.1909)

I.MEŞRUTİYETİN İLANI(1876)

Jön Türklerin etkisiyle hazırlanan ve II.Abdülhamit tarafından ilan edilen  meşrutiyette ana düşünce Osmanlıcılık fikridir.

Meşrutiyeti ilan etmeye söz veren Sultan II. Abdülhamit verdiği sözü yerine getirerek Mithat ve Sait Paşaların hazırladığı Kanuni Esasi'yi (anayasa) kabul ederek Meşrutiyeti ilan etmiştir.(23 Aralık 1876)

Tanzimatla birlikte başlayan Batılılaşma hareketi, eşitlik, özgürlük, demokrasi, vatan ve millet gibi kavramları işleyen, adına Jön Türk ya da Genç Osmanlılar denilen bir kuşak yetiştirdi. Bu dönemde öne çıkan Namık Kemal, Mithat Paşa, Şinasi ve Ziya Paşa gibi düşünürlerin söz ve yazıları toplumu derinden etkiledi.

Jön Türkler’e göre Osmanlı Devleti’nin dağılmaması için siyasi yapıda köklü bir değişime ihtiyaç vardı. Anayasal parlamenter sisteme geçmekle birçok önemli sorunun kendiliğinden çözüleceğine inanılıyordu. Meşrutiyet yanlıları Abdülaziz’i tahttan indirmeye karar verdiler. Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, Mithat Paşa, şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ve Kayserili Ahmet Paşa’nın liderlik ettiği bir grup bir saray darbesi ile Abdülaziz’i tahttan indirdi; fakat V. Murat’ın psikolojik sorunlarından dolayı yerine 2. Abdülhamit getirildi. Meşrutiyet: Saltanat ile yönetilen ülkelerde padişahın başkanlığında oluşturulan parlamento sistemine denir.

Eğer meşrutiyet ilan edilirse;

Avrupalı devletlerin Osmanlı’nın içişlerine karışması engellenecekti.

Ayrıca imparatorluğun dağılması da önlenmiş olacaktı.

Padişah II. Abdülhamit 23 Aralık 1876′da 119 maddeden oluşan Kanunu Esasi’yi ilan ederek Meşrutiyet yönetimini başlatmıştır.

Kanunuesasi 119 maddeden oluşmaktadır. Anayasa hazırlanırken Belçika, Prusya ve Fransa anayasaları örnek alınmıştır. Anayasa Komisyonu Başkanı Mithat Paşa’dır.

 
 
KANUN-İ ESASİYE’NİN ÖNEMLİ MADDELERİ

Meclis, Mebusan Meclisi ve Ayan Meclisi’nden oluşacaktır. Ayan meclisi üyeleri seçimle değil de atama yoluyla belirlendiğinden ulusal egemenlik ile bağdaşmaz.

Mebusan Meclisi: Her 50 bin erkeğe bir üye düşecek şekilde oluşmuştur. Seçimler 4 yılda bir yapılır. Bu meclisin üyeleri sadece seçildiği bölgeyi değil tüm Osmanlı toplumunu temsil eder.

Meclisi açma kapama yetkisi padişaha aittir. Padişah istediği zaman meclisi kapatabilecekti. Hükümet meclis karşı değil padişaha karşı sorumludur. Padişahın iradesi halkın iradesinden daha üstün duruma gelmiştir.

Anayasada kişisel hak ve özgürlükler olan inanç öğrenim, öğretim, vergi, yasal eşitlik gibi konulara da yer verilmiştir. Anayasanın ilan edilip meclisin açılması ile Osmanlı Devleti tarihinde yönetim alanında ilk kez değişme olmuş ve halk padişahın yanında yönetime ortak olmuştur.

Bu ilk mecliste isyan etmelerini engellemek için azınlıklara da temsil hakkı verilmiştir. Osmanlı Meclisi Ayan ve Mebusan meclislerinden oluşacaktı. Ayan Meclisini Padişah Mebusan Meclisini ise halk seçecekti. Seçilenler 1877'de toplanarak çalışmaya başlamıştır.  Bu arada Rusların bazı tavizler istemesi üzerine Meclis Rusya'ya karşı savaş ilanına karar vermiştir. Bu savaşta Osmanlının büyük kayıplar verdi. Abdülhamit Kanun-i Esasiye dayanarak 1878'de meclisi kapatmıştır. Böylece Birinci Meşrutiyet" sona ermiştir.

 
MECLİSİN KAPANMASI
ž 
Bu mecliste ülke bütünlüğünün korunması adına gayrimüslimlere de temsil hakkı verilmişti. İlk mecliste 69 Müslüman üyeye karşılık 46 gayrimüslim ve 26 tane Ayan Meclisi üyesi vardı.

Azınlık milletvekillerinin olumsuz ve uzlaşmaz tavırları yüzünden padişah II. Abdülhamit, Osmanlı – Rus Savaşı’nı gerekçe göstererek Mebusan Meclisi’ni süresiz kapatmıştır. Böylece Kanuni esasi yürürlükten kaldırılmış oldu. (14 Şubat (1878)

I. Meşrutiyetle halk, ilk olarak yönetime katılmıştır. I. Meşrutiyetin ilanında en önemli dış gelişme,1876 da İstanbul’da toplanan Tersane Konferansı’nda Avrupalıların azınlık isteklerine engel olunmak istenmesidir.
 

Tersane Konferansı (23 Aralık 1876)

Tersane Konferansı (23 Aralık 1876), Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki eyaletlerinin yönetim koşullarını düzenlemek üzere Avrupa ülkelerinin baskısı sonucu İstanbul'daki Haliç Tersaneleri'nde toplanmış uluslararası bir konferanstır.

Eski İngiltere başbakanı William Ewart Gladstone, bilim adamı Charles Darwin, yazar Oscar Wilde ve Victor Hugo, İtalyan siyasetçi Giuseppe Garibaldi gibi etkili kişiler Osmanlı Devleti aleyhinde tek taraflı yazılar yazarak Avrupa'da Bulgarların lehinde bir kamuoyu oluşmasına neden oldular.

Bunun üzerine İngiltere'nin öncülüğüyle İstanbul'da bir konferans toplanmasına karar verildi. Konferans Haliç Tersanesi’nde bulunan Bahriye Nezaretinde toplandığı için Tersane Konferansı adıyla tarihe geçmiştir. 23 Aralık 1876'da toplanan bu konferansa Prusya, İngiltere, Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti katıldı. Konferanstan Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki topraklarını elinden alacak kararların çıkacağını anlayan Osmanlı yetkilileri tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamit'i konferansın toplandığı gün I. Meşrutiyet'i ilan etmeye ikna ettiler. Osmanlı yetkilileri, Balkanlardaki Hıristiyanların Kanun-i Esasi'yle kazandıkları özgürlüklerden dolayı, Avrupa ülkeleri tarafından Osmanlı Devleti'nin yönetimini altında bırakılacaklarını hesaplanmıştı. Ancak bu gelişmeler konferansın kararlarını etkilemedi.

 
Konferansta,

Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık kararı alındı.

Bulgaristan ve Bosna-Hersek'e özerklik verilmesi kararlaştırıldı.

Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyince Rusya Osmanlı Devleti'ne savaş açtı. Böylece 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) başladı. Tersane Konferansı kâğıt üzerinde kalmış bir konferanstı. Konferansta tartışılan konular ancak 93 Harbi'nden sonra toplanan Berlin Antlaşması'yla kesinliğe kavuştu.

 
 
1877-1878 OSMANLI. RUS SAVAŞI (93 HARBİ)

Savaşın Nedenleri

İstanbul’daki Tersane Konferansı kararlarını Osmanlı Devleti’nin kabul etmemesi. (Sırbistan ve Karadağ’ın toprakları genişletilecek, Bosna Hersek ve Bulgaristan özerk olacaktı.)

Avusturya, Almanya, İngiltere, Rusya ve İtalya Londra’da bir araya gelerek, Osmanlı’dan Balkanlarda reformlar yapmasını ve bu reformların protokolü imzalayan devletlerin elçilerinin denetlemesini istemişlerdir. Osmanlı Devleti, bu kararları “Onur Kırıcı” bularak kabul etmeyince Rusya savaş ilân etti.

 
Savaşın Başlaması

Rusya Kafkaslar ve Balkanlar olmak üzere iki koldan saldırmış ve Kafkas Cephesi Komutanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa Rus ilerleyişini ancak Erzurum’da durdurabilmiştir. Erzurum halkı ve özellikle Nene Hatun canla başla savaşarak Erzurum’un Rusların eline geçmesini önlemişlerdir. Batıda ise Ruslar Tuna Nehri’ni geçmiş ve Edirne’yi alarak Çatalca önlerine kadar ilerlemişlerdir. Bu cephede ise destan yazan komutanımız Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa‘dır.

Osmanlı-Alman yakınlaşmasından rahatsız olan İngiltere, ilk kez bu savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasından vazgeçmiştir.

Bu savaş sırasında Rusya’dan destek alan Ermeniler ilk kez isyan etmişlerdir. Osmanlı Devleti iki ateş altında kalınca barış istemek zorunda kalmıştır. Ruslar doğuda Erzurum'a kadar ilerlediler. Rus ordusu Aziziye Tabyalarında Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından durduruldu. Balkanlarda Ruslar Tuna'yı aşıp Plevne önlerine geldiler. Plevne'de Gazi Osman Paşa önemli başarılar kazandı. Ancak sonra Plevne düştü. Ruslar Edirne’yi alarak Çatalca önüne kadar geldiler. Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı.  Ayestefanos(Yeşilköy)  Antlaşması imzalandı.

 
Ayestefanos Antlaşması(3 Mart 1878)

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmasıdır. Bu antlaşma Osmanlı Devleti açısından oldukça ağır, Rusya için oldukça iyi hükümler içermekteydi. Bu antlaşmaya göre:

Sırbistan, Karadağ ve Romanya (Eflak-Boğdan) tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.

Büyük bir Bulgaristan Krallığı kurulacak, Krallığın sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak.

Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek.

Kars, Ardahan, Batum, Artvin, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Rusya'ya verilecek.
 
Teselya Yunanistan'a bırakılacak.

Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak.

Osmanlı Devleti, Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.
 
Ancak bu antlaşma ile Rusya'nın Balkanlarda tamamen hakim bir konuma gelmesi Batılı devletleri telaşlandırdı. Zira Rusların, Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, Birleşik Krallık'ın Hindistan'a rahat bir şekilde ulaşmasına ve Avusturya-Macaristan'ın Bosna-Hersek'i ilhakına set çekmiş olacaktı. Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrıs’ın idaresini Birleşik Krallık'a bırakmak koşuluyla Berlin'de yeni bir antlaşma (Berlin Antlaşması) zemini elde etmeye başardılar.

Ayastefanos’un ağır şartlarını hafifleten Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki varlığı bir süre daha devam etti.

Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı devrinde Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalan bir antlaşmadır. Bu anlaşma Rusya'ya sıcak denizlere inme konusunda Balkan ve Doğu koridorunu açmıştır. Bu durum Avrupa’nın tepkisine neden olmuş, Rusya yeni bir savaşı göze alamadığından Berlin'de bir kongre toplanmasını kabul etmiştir.  Ayestefanos Antlaşması yürürlüğe girmemiş, bunun yerine Berlin antlaşması imzalanmıştır.
 

BERLİN KONGRESİ VE BERLİN ANTLAŞMASI(1878)

ABDULLAH HOCA UYARIYOR

! Kongreye Katılan Devletler: Osmanlı,Rusya,İngiltere,Fransa, Avusturya, İtalya ve Almanya.

! İngiltere,Osmanlı Devletine Kıbrıs'ın kendisine bir  üs olarak verilirse  kongrede Osmanlı Devletini savunacağını söyledi. Osmanlı İngiltere'nin bu  isteğini kabul etmek  zorunda kaldı.
 
BERLİN KONFERANSI;

Osmanlı Devleti, Rusya, Fransa, Avusturya, İtalya ve Almanya katılmıştır. İngiltere ise Ayastefanos Antlaşması şartlarının hafifletilmesi karşılığında Kıbrıs’ı istemiş ve Osmanlı Devleti bunu kabul etmek zorunda kalmıştır.

Ayestefanaos Antlaşmasında olduğu gibi Sırbistan, Romanya (Eflak-Boğdan) ve Karadağ'ın kendi başlarına bağımsız birer devlet olmaları aynen kabul edildi. Niş Sancağı Sırbistan'a, Dobruca Sancağı Romanya'ya, bunların dışında birkaç kaza Karadağ'a bırakılarak Ayestefanos Antlaşmasıyla öngörüldüğü gibi yeni kurulan bu üç yeni devletin sınırları genişletildi.

œ Ama Ayestefanos Antlaşmasıyla kurulan Büyük Bulgaristan üç parçaya ayrıldı. Asıl Bulgaristan, iç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı'ya bağlı özerk bir prenslik haline getirildi. İkinci parça olan Doğu Rumeli vilayeti ise Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı kalacak ancak bu vilayetin valisi Bulgar olacaktı. Üçüncü parça olan bugünkü Batı Trakya, Makedonya, Kosova toprakları ise ıslahat yapmak koşuluyla Osmanlı Devleti'nde kalacaktı.

œ Böylece Rusya'nın gündümündeki Büyük Bulgar Krallığı'nın varlığı ortadan kaldırılmış ve Rusya'nın Ege Denizi'ne inme ihtimaline set çekilmiş oldu.

œ Bosna-Hersek hukuken Osmanlı'ya bağlı kalacak. Ama yönetimi geçici bir süre Avusturya-Macaristan'a bırakılacak.

œ Girit, ıslahat yapılmak şartıyla Osmanlı'da kalacak.

œ Osmanlı Devleti, Ermeniler'in yaşadığı yerlerde ıslahat yapacak.

œ Kars, Ardahan, Batum ve Artvin sancakları Rusya'ya bırakıldı. Doğubayazıt ve Eleşkirt ise Osmanlı'da kaldı.

œ Savaş tazminatı iki katına çıkarıldı. Yani Osmanlı Devleti, Rusya'ya 60 bin ruble savaş tazminatı ödeyecek.
 

ABDULLAH HOCA UYARIYOR

BERLİN ANTLAŞMASININ ÖNEMİ
Osmanlı'nın dağılma süreci hızlandı. İngiltere Osmanlının parçalanmasına katıldı. Osmanlının dış politikasında İngiltere'den boşalan yeri Almanya almaya başladı. Ermeni Meselesi ilk defa ortaya çıkmıştır. Ermeni Meselesi Ermenilerin değil Osmanlı'yı parçalamak isteyen devletlerin meselesi olarak ortaya çıkmıştır. Berlin Antlaşması, Ermeni Meselesinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.  Osmanlının 19. yy.da en çok toprak kaybettiği antlaşmadır. Anlaşmadan en karlı çıkan, Bosna Hersek üzerinde haklar elde eden Avusturya ve Kıbrıs’ı üs olarak alan İngiltere'dir.


 
Osmanlının Kazançları

Girit, Doğu Beyazıt ve Eleşkirt Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.

Berlin Antlaşması, Karlofça Antlaşması'nın ardında Balkanlar'daki Osmanlı varlığının yok edilmesi yolundaki ikinci büyük adımdır. Ancak Ayastefanos Antlaşması'nın aksine Osmanlı'nın 35 yıl daha Balkanlar'da kalmasını sağlamıştır.

Rusya, Ayastefanos ile elde ettiği birçok haktan mahrum olmuştur. Özellikle Balkanlar konusunda düş kırıklığına uğramıştır.

Antlaşmadan en çok faydalananlar yeni kurulan prenslikler ve İngiltere olmuştur.

Tuna Nehri üzerindeki Adakale'nin ismi Berlin Antlaşması'nda geçmediği için bu ada Osmanlı yönetiminde kaldı.

Antlaşma, Osmanlı Devleti tarafından terk edilen topraklarda kalan Müslüman nüfusunun haklarına halel getirilmesine karşı etkili bir yaptırım öngörmediği için, 93 Harbi ile başlamış bulunan göç dalgası düzenli olarak devam etti.

Antlaşma, Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün güvence altına alındığı Paris Antlaşması'ndaki anlayışın terk edildiğini açık bir şekilde gösterdi. Antlaşmada görülen toprak kayıpları Antlaşmadan sonra da devam etti. 1881'de Fransa Tunus'u, 1882'de İngiltere Mısır ve Sudan'ı, 1885'te Bulgaristan Doğu Rumeli'yi; aynı yıl İtalya da Habeş Eyaleti'ni işgal etti.

 

İSTİBDAT DÖNEMİ (1878-1908)

II. Abdülhamit’in baskı ve sansür politikalarıyla kendi siyasetini izlediği ve ülkeyi “tek başına” yönettiği 30 yıllık dönemdir.

İstibdat Döneminin Genel Özellikleri

Bu dönemde basına sansür uygulanarak cemiyet kurulması, gazete çıkarılması ve yönetim aleyhine yazılan kitapların okunması yasaklanmıştır. Bu dönemde İslâmcılık (Panislâmizm) siyaseti izlenmiştir. II. Abdülhamit, bu dönemde devleti Yıldız Sarayı’ndan yönetmiştir. Hafiyelik Teşkilâtı (Jurnal/İstihbarat) kurulmuş ve bu amaçla jurnalciler (=ajanlar) yetiştirilmiştir. Bu durum II. Abdülhamit’in kuşkucu bir kişiliğe sahip olduğunun ve otoritesini güçlendirmek istediğinin en önemli göstergesidir. Osmanlı Devleti borçlarını ödeyememesi üzerine, 1881’de yayımlanan Muharrem Kararnâmesi ile iflas ettiğini açıklamıştır. Bu gelişme üzerine Avrupalı alacaklı devletler Düyûn-u Umûmîye İdaresi (Genel Borçlar İdaresi)’ni kurarak Osmanlı Devleti’nin önemli gelir kaynaklarına el koymuştur.
 
 
BERLİN ANTLAŞMASI SONRASI GELİŞMELER

1-Kıbrıs'ın İngilizlere Üs Olarak Verilmesi:

      Berlin kongresi sırasında Osmanlıyı savunması karşılığı İngiltere'ye Kıbrıs’ta üs sözü verilmişti.  Berlin Antlaşmasından sonra Kıbrıs üs olarak İngilizlere verildi (1878). İngiltere böylelikle Süveyş kanalını kontrol etme imkanına kavuşmuştur. Osmanlının I.Dünya savaşına girmesiyle İngiltere, Kıbrıs’ı toprakların kattığını açıkladı.
 
2-Düyun-u Umumiye İdaresinin Kurulması(1881):

Temsilcilerle yapılan görüşmeler sonucunda 20 Aralık 1881’de “Muharrem Kararnamesi” yayımlanmıştır. Bu kararnameye göre Maliye Bakanlığı dışında bağımsız bir Düyûn-ı Umûmiye yönetimi kurulmuştur.
Bu yönetim; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya,Osmanlı ve Galata bankerlerini temsil eden yedi kişilik bir konseyden oluşmuştur.

Osmanlı Devleti, Düyûn-ı Umûmiye yönetimine altı kalemden oluşan vergi gelirlerini vermeyi kabul etmiştir. İdareye bırakılan altı kalem vergi (Rüsum-u Sitte); tuz tekeli gelirleri, tütün tekeli gelirleri, damga vergisi, pul gelirleri, içkiler üzerinden alınan vergiler, balık avı vergileri ve kararnamede isimleri yazılı vilayetlerin ipek gelirlerinden oluşmuştur.

   Düyûn-ı Umûmiye İdaresi; kendisine verilen gelirlerin toplanmasından, işletilmesinden ve alacaklıların borçlarının ödenmesinden sorumludur. Bu idare, Osmanlı Devleti’nin hem dış borçlarını hem de iç borçlarını ödeyecektir. Osmanlı Hükûmeti, Düyûn-ı Umûmiye yönetimine vergilerin toplanması konusunda her türlü yardımda bulunmayı taahhüt etmiştir. Konsey, başlangıçta yalnız kendisine bırakılmış olan vergileri toplamakla yetinmiştir. Düyûn-ı Umûmiye sonradan sanayide ve ticarette yatırımlar yapmak yoluyla etkinliğini artırmıştır.

   II. Abdülhamid'in reformları ve Düyûn-ı Umûmiye İdaresi ile yeniden güven kazanan yabancı sermaye sahipleri, Osmanlı Devleti'nde yeni yatırımlara girişmiştir. II. Abdülhamid Dönemi’nde bütçeyi dengelemek için yeni borçlar alınsa da ekonomik hayatı canlandıracak yatırımlar yapılmıştır. Ancak Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nin kuruluşundan sonra Osmanlı ekonomisinin önemli bir kısmı kademeli olarak yabancıların denetimi altına girmiştir. Bu durum Osmanlı hazinesinin değil Avrupalı alacaklıların zenginleşmesine sebep olmuştur.


                     II.ABDULHAMİD DÖNEMİ DİĞRE GELİŞMELER



1-Tunus'un Fransızlar Tarafından İşgali(1881):
Œ  Fransa'nın Tunus işgalini Osmanlı sadece protesto edebilmiştir.
 
2-Mısır'ın İngilizler Tarafından İşgali(1882):
Œ  İngilizler Süveyş Kanalının açılmasıyla önemi daha da artan Mısır'ı 1882'de işgal ettiler.
 
3-Doğu Rumeli'nin Bulgar Prensliği ile Birleşmesi (1885):
Œ  Doğu Rumeli Bulgarlarının Bulgar Prensliği ile birleşmek için ayaklanmaları sonucu yapılan görüşmelerde Osmanlı Devleti bu bölgenin Bulgar Prensliğine bağlanmasını kabul etti (1885)
 
4-Girit Sorunu Ve Dömeke Meydan Savaşı:
   Yunanistan'ın Girit’in iç işlerine karışması ve burada çıkan ayaklanmayı desteklemesi sonucu Osmanlı-Yunan savaşı çıktı. Yapılan Dömeke Meydan Savaşını kazandı. Ancak Avrupa Devletlerinin müdahale etmesi üzerine İstanbul Antlaşması imzalandı. (1897) Buna göre Girit'e özerklik, yönetimi Yunanlı bir Prense verilmiştir. Bu antlaşma ile Girit’in yönetimi elimizden çıkmış, II. Meşrutiyet sırasında Girit Yunanistan  tarafından işgal  edilmiş, Balkan Savaşı sonucu imzalanan Atina Antlaşmasıyla da Girit'in Yunanistan'a ait olduğu kabul edilmiştir.

İstanbul Antlaşması 1897 Maddeleri;

20 Eylül 1897 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ve Yunanistan Krallığı arasındaki savaşın sonunda imzalanmış olan bir barış antlaşmasıdır.

Osmanlılar Teselya’yı boşaltacak.

Yunanistan savaş tazminatı verecek.

Girit, Osmanlı yönetiminde kalacak ancak padişahın atayacağı Hıristiyan bir vali tarafından yönetilecek.


5-Bosna Hersek'in Avusturya’ya Bağlanması(1908):
£  Berlin Antlaşmasında Bosna Hersek'in yönetimi geçici olarak Avusturya’ya bırakılmıştı. II. Meşrutiyetin ilanı sırasında Avusturya Bosna .Hersek'i   topraklarına kattığını açıkladı. Osmanlı bu durumu kabul etmek zorunda kaldı.
 
6-Bulgaristanın Bağımsızlığını Kazanması(1908):
£  II. Meşrutiyetin ilanı ile oluşan karışıklıklardan yararlanan Bulgarlar bağımsızlıklarını ilan ettiler. Rusya'nın araya girmesiyle Osmanlı bu durumu kabul etmek zorunda kaldı.
 


                                II.MEŞRUTİYET' İN İLANI(1908)

   Meşrutiyet yanlısı aydınlar tarafından kurulan İttihat ve Terakki II.Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı harekete geçmişlerdir. Bu partiye mensup subaylar (Enver Paşa, Niyazi Bey, Eyüp Sabri Bey, Selahattin Bey) kurdukları Hürriyet Taburları ile halkı ayaklandırmışlardır. Padişahtan Kanunu esasi’nin uygulanmasını istemişlerdir.Çıkan ayaklanma hükümet askerleri tarafından bastırılmayınca padişah ayaklanmanın daha da büyümesini önlemek amacıyla Kanunuesasi’yi yeniden yürürlüğe koymuş ve II. Meşrutiyet’i ilân etmiştir (23 Temmuz 1908). II.Meşrutiyetin ana düşüncesi Türkçülü’ktür.

     II. Meşrutiyetin ilânı ülkede sevinçle karşılandı. Hürriyet ortamının etkisiyle birçok dergi ve gazete yayın hayatına başladı.

14 Şubat 1878'de Sultan Abdülhamit'in meclisi kapatmasıyla İstibdat (Baskı) dönemi başlamış ve 1908 yılına kadar 30 yıl sürmüştür. Bu dönem içinde Sultan Abdülhamit'e karşı olanlar, meşrutiyeti yeniden ilan etmek için bir takım cemiyetler kurdular. En  önemlisi İttihat  Ve Terakki Cemiyeti' dir.

Selanik'te İttihat ve Terakki yanlısı subayların ayaklanması sonucu II.Abdülhamit meşrutiyeti tekrar ilan etmiştir.(1908)

II. Meşrutiyetin ilanı sorunları çözmeye yetmedi. yeni sorunlar çıktı. Kurulan siyasi partiler partizan çekişmeleri yarattı.


İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ
 

Osmanlı Devleti’nin ilk siyasi partisidir.

1889 yılında kurulmuştur. Kurucuları Abdullah Cevdet, Dr. İshak Sukuti, İbrahim Temo ve Şerafettin Mağdumi’dir. İstanbul’da kurulan cemiyet Kahire ve Paris’te şubeler açtı. Selanik cemiyetin merkezi haline gelmişti. Cemiyetin baskıları 2. Meşrutiyet’in ilânına zemin hazırladı. Enver, Talat ve Cemal Paşalar cemiyetin önde gelen yöneticileriydi. Cemiyet 1913 Bâb-ı ali Baskını ile hükümeti ele geçirdi.

İktidarları 5 yıl sürdü ve I. Dünya Savaşı’nın bitmesine aylar kala İttihat ve Terakki Partisi kendisini feshetmiş ve ileri gelenleri yurtdışına kaçmıştır.


 
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ FİKİR AKIMLARI

1-OSMANLICILIK

¥  Tanzimat döneminin sonlarına doğru bazı Osmanlı Aydınları Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. 
Tesilcileri;  İbrahim Şinasi, Suphi Paşazade Ayetullah, Ahmet Beyzade Mehmet, Yusuf Paşazade Hacı Nuri, İskender Beyzade, Namık Kemal, Ziya Paşa
¥  Bunların amacı Fransız ihtilali sonucu yayılan "Milliyetçilik" akımının Osmanlı üzerinde etkisini kırmaktı. Bunun için dil, din ve ırk farkı gözetmeksizin herkesin eşit haklara sahip olmasını savunuyorlardı. Bu milletlere yönetimde temsil hakkı verilirse Osmanlı Devletinden ayrılmayacaklarını düşünüyorlardı.

OSMANLICILIK NEDİR?

   Osmanlı Devleti’nin kurtarılabilmesi için meşruti bir sistemin kurulması ve bütün halkın bir düşüncede toplanmasının gerekmekte olduğu fikri ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti’ni oluşturan bütün milletlerin din, ırk ve mezhep farkı gözetmeksizin adalet, hoşgörü, özgürlük ve eşitlik ilkeleri içinde birbirleriyle kaynaştırılmasını hedefleyen fikir akımına Osmanlıcılık adı verilmiştir.

   Osmanlıcılık akımı Genç Osmanlılar Cemiyeti tarafından ortaya çıkarılmış bir fikir akımıdır. Genç Osmanlılar Cemiyeti meşrutiyetin ilanını sağlamak için Abdülaziz’in ikna edilmesi gerektiğini savunmuş ve bu fikir doğrultusunda yoğun çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Genç Osmanlılar Cemiyeti'nin çalışmaları duyulunca bazı bu cemiyetin bazı üyeleri tutuklanmıştır. Diğerleri ise yurt dışına kaçabilmeyi başarmışlardır.

   Genç Osmanlılar cemiyeti genellikle Babı Ali’nin politikasını eleştirmeye yönelmiştir. Sistemli ve devamlı çalışmalar gösterilmemiş olmasına rağmen mevcut politikaların eleştirilmeye başlanması, yüzyıllar boyunca yapılan her muameleye boyun eğen Türk Halkının uyanış sürecine girdiğinin bir göstergesi olarak nitelendirilmiştir.

Kısaca Osmanlıcılık akımı sayesinde;

1. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat ve Islahat Fermanlarının yapılması sağlanmıştır.

2. Meşruti yönetime geçilerek dini ve etnik kimliğe bakılmaksızın bütün Osmanlı vatandaşlarına yönetimde temsil hakkı tanınması sağlanmıştır.

Ancak milliyetçilik düşüncesinin güçlenmeye başlaması, Osmanlı yönetiminde yaşayan azınlıkların ısrarla bağımsız olmak istemeleri ve Avrupalı devletlerin azınlıkları koruma ve kışkırtma çalışmaları Osmanlıcılık fikir akımını zayıflatmıştır.

 

2-İSLAMCILIK (PANİSLAMİZM)

¥  Genç Osmanlıların(jön Türkler) Osmanlıcılık fikrine karşı
¥  Abdülhamit bu düşünceyi savunmuştur.
Temsilcileri: Mehmet Âkif Ersoy, Mustafa Sabri Efendi, Necip Fazıl Kısakürek, Cemaleddin Efgani, Reşid Rıza, Muhammed Abduh
  
 Padişahın bunda iki amacı vardı:

Bu düşünceyi savunanlara göre din ile millet birdir.

Müslümanların halifenin etrafında birleşmesi gerekir.

İslamcılık düşüncesi de Osmanlıcılık gibi Milliyetçilik akımı karşısında etkili olamadı. En açık kanıtı I.Dünya savaşında Halifenin Cihat çağrısına Müslüman Arapların uymamasıdır. 


İSLAMCILIK NEDİR?

   Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden güçlenmesi ve eski haline gelmesi için Genç Osmanlıların meşrutiyete dayanan Osmanlıcılık sistemini kabul etmesine karşılık, II. Abdülhamit istibdada dayanan İslamcılık sistemiyle bu güce kavuşulabileceğini düşünmüş ve bu fikir akımının yaygınlaşması için çalışmalarda bulunmuştur.

Kısaca İslamcılık; hangi milletten olursa olsun bütün Müslümanların halife etrafında birleşmesini hedef alan bir düşünce akımıdır.

İslamcılık düşüncesinin ortaya çıkış nedenleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Müslümanlarla Hristiyanlar arasındaki ilişkilerde bozulmalar görülmeye başlamıştır.

2. Müslüman ülkelerin Avrupalı Devletlerin sömürgesi haline gelmeye başlaması İslam Devletleri tarafından hoş karşılanmamaya başlamıştır.

3. Hristiyan ülkelerin İslam coğrafyasında başlattıkları sömürgecilik faaliyetleri İslam bilginlerinin, İslam birliğini sağlama konusunda propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Yapılan sömürgecilik faaliyetleri İslamcılık düşüncesinin benimsenmesini kolaylaştırmıştır.

4. Mebusan Meclisi’nin kapatılmasından sonra II. Abdülhamit’in Batıya karşı bir İslam birliği kurma düşüncesi devlet politikası haline gelmiştir. İslamcılık düşüncesine ve bu akıma verilen desteklere rağmen, Müslüman toplulukların Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmayıp ayrılmaları bir türlü engellenememiştir.

Avrupa’da gelişen Pan Germenizm, Pan Slavizm ve Afganlı Cemaleddin’den esinlenen II. Abdülhamit, Osmanlı Devleti’nde ki Müslüman topluluklarının dağılmasını engellemek için İslamcılık akımını desteklemiş ve sistemli bir şekilde bu düşünce akımını Osmanlı Devleti iç politikası haline getirmiştir.

İslamcılık akımının başarıya ulaşamadığının göstergesi kısaca aşağıda verilen örneklerle açıklanabilir:

1. Balkan Savaşları sırasında Müslüman olan Arnavutluk halkı bağımsızlığını ilan etmiştir.

2. Halife’nin I. Dünya Savaşı sırasında kutsal cihat çağrısı yapması fayda vermemiş, beklenen etki görülememiştir.

3. I. Dünya Savaşı’nda Müslüman Arapların İngilizlerle birlikte hareket edip Osmanlı Devleti’ni arkasından hançerlemesi bu akımın ne denli az bir etki sağladığının göstergesidir.
 


3-TÜRKÇÜLÜK

¥  Özellikle II.Meşrutiyet döneminde güç kazandı. Türkçülük düşüncesinin öncülerine göre devlet ancak dili, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanılarak sürdürülebilirdi.
Türkçülük akımının öncüleri; Ziya Gökalp. Yusuf Akçura.Ömer Seyfettin.Mehmet Emin Yurdakul başlıcalarıdır.


TÜRKÇÜLÜK NEDİR?

   Türkçülük akımı II. Meşrutiyet döneminde bir kültür akımı olarak ortaya çıkmıştır. 19’uncu yüzyılın ortalarında Avrupa’ya öğrenime gönderilen Tanzimat Dönemi gençleri ve sürgüne gönderilen Genç Osmanlılar batılı Türkologların yaptıkları çalışmalardan etkilenmişlerdir.

   Osmanlıcılık ve İslamcılık akımında başarı elde edilememesi neticesinde, Türkçülük akımı zamanla siyasal bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Tarihte Türkçe konuşulan yerlerdeki ulusların Türk kökenli olduğu savunulmuştur. Bu birliğin sağlanabilmesi için ise Türklerin tarihleri incelenmiş, tarihte aynı dil, din, ülkü ve soy birliğini sağlayan Türk topluluklarının bir çatı altında birleştirilmesi gerektiği düşüncesi kabul edilmiştir. Türkçülük akımın ana hedefi bu olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun ancak Türkçülük kavramının kabulü ve çizdiği yollarda gidilerek sağlanabileceği düşünülmüştür. Yapılan politikalar, çalışmalar bu düşünce yapısının çerçevesinde gelişmeye başlamıştır.

Türkçülük akımının güçlenmesindeki etkenler kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Osmanlıcılık ve İslamcılık akımının beklenen etkiyi yaratmaması ve başarısızlıkla sonuçlanması bu akımın güçlenmesini sağlamıştır.

2. Yönetimi ellerinde bulunduran İttihatçılar Türkçülük akımını desteklemişlerdir.

3. Bağımsızlıklarını kazanan Balkan uluslarının birleşerek Osmanlı Devleti’ne saldırması ve yapılan mücadelelerde birçok Türk’ün mağdur olması, zorluklarla karşılaşması, halkın bu akıma doğru yönelmesini sağlamıştır.

4. Avrupa’da görülmeye başlayan milliyetçilik akımları ve Avrupalı Devletlerin Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkları, gayrimüslimleri kışkırtma faaliyetleri sonucunda iki topluluk arasında meydana gelen üzücü olaylar, halkın bu akım etrafında toplanmasını hızlandırmıştır.

5. Rusya ve Avrupa’da yaşayan Türklerin baskılar sonucunda Anadolu’ya göç ettirilmeleri, meydana gelen bu göçün başlama sebepleri, halkın yaşadığı büyük sıkıntılar, Osmanlı topraklarında yaşayan Türk halkının milli duygularını kabartmış ve bu akıma yönelmelerini sağlamıştır.

Türkçülük akımının en önemli kişilerinden biri olan Ziya Gökalp fikirleri ile Türkçülüğü şekillendirmiş, Jön Türk ideolojisiyle Tük inkılâbı arasında güçlü bağlar kurmuştur. Türkçülük akımına bilimsel ve toplumsal bir boyut kazandırmayı başarmıştır.

Ziya Gökalp’e göre Osmanlı Devleti’nin kurtuluşu ve eski gücüne kavuşması üç temel esas üzerine meydana gelebilecektir.

Bu esaslar kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Toplumun aynı dilde, ahlakta, sanatta, hukukta vb. unsurlarda her daim Türk kültürüne bağlı kalınması,

2. Toplumun İslam ümmetinden olduğunun unutulmaması ve bu düşünceye sadık kalınması,

3. Bilim, teknik, teknoloji vb. alanlarda her zaman Batı’nın örnek alınması ve çalışmaların bu doğrultuda yapılması gerekliliğidir.

Bütün bu yollarla Türkçülük akımından destek alan ve her fırsatta Türkçülük akımını destekleyen İttihat ve Terakki Partisi, bütün Türkleri tek bir bayrak altında birleştirmeyi amaçlayan Turancılık (Pantürkizm) düşüncesini benimsemiş ve bu doğrultuda Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına girmesini sağlamıştır. Kaybedilen bu savaş neticesinde böyle bir fikrin mümkün olmayacağı, yalnızca bir hayal olabileceği, imkansız bir düş olabileceği anlaşılmıştır.

Bunun yanı sıra Mustafa Kemal tarafından başlatılan Anadolu Milliyetçiliği düşüncesi halk tarafından benimsenmiş ve Kurtuluş Mücadelesi Milliyetçilik düşüncesinin etrafında gerçekleşmiştir.
 

4-BATICILIK

   Osmanlı Devleti 18‘inci yüzyıldan itibaren giderek Avrupalı Devletler karşısında gerilemeye başlamıştır. Dönemin aydınları ve ileri gelenlerinde Avrupalılara karşı bir özenti durumu görülmüştür. Avrupa Devletlerine karşı sempati besleyen kişiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti'nin giderek gerilemesi, Batılılaşma çabalarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

   Öncülüğünü Abdullah Cevdet, Süleyman Nafiz, Celal Nuri, Kılıçzade Hakkı ve Ahmet Muhtar'ın yaptığı Batıcılık akımı, batının üstün olduğunu ve batıya özenilmesi gerekildiğini savunmaya çalışmıştır.
   Batıcılık akımı üyeleri Avrupa'nın üstünlüğü konusunda hem fikir olmuşlar fakat din, gelenek, örf ve adetler konusunda aralarında fikir uyuşmazlıkları yaşamışlardır. Batıcılık görüşünün temelini, Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma yoluyla kurtulabileceği ve eski gücüne kavuşabileceğini düşüncesi oluşturmuştur.

 Başlangıçta Askeri alanda yoğunlaşan Batılılaşma hareketleri zamanla diğer alanlara yayılmış ve II. Meşrutiyet döneminde fikir akımı olarak Osmanlı Siyasetine yön vermiştir. Batıcılık akımı giderek daha sistemli bir hal almış ve devleti oluşturan tüm unsurlarda etkisini göstermeye başlamıştır.

 Batıcılık görüşünü benimseyenler Meşrutiyetle yapılan değişikliklerin yetersiz kaldığını savunmuşlardır. Siyasi değişimle birlikte hukuksal, toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlarda da Batılılaşmanın gerekli olduğunu savunmuşlardır.

Batıcılık görüşünü savunanların bazıları, İslam’ın kurallarının üstünlüğü çerçevesinde batılılaşmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Bu gruptaki kişilere Ilımlı Batıcılar adı verilmiştir. Bu akımın öncülüğünü Celal Nuri üstlenmiştir. Bu akımı benimseyenler; Osmanlı Devleti üzerinde düşmanca emelleri olan Avrupalılardan her şeyin alınmasına gerek olmadığını, yalnızca teknolojisinden faydalanılması gerektiğini savunmuşlardır.

Ilımlı batıcıların karşısında ise Aşırı Batıcılar grubu oluşmaya başlamıştır. Öncülüğünü Abdullah Cevdet’in üstlendiği Aşırı Batıcılar, her şekilde Batılılaşmanın şart olduğunu savunmuşlardır. Batı medeniyetinden başka bir medeniyet olmadığını, bu medeniyete ait her şeyden faydalanılması gerektiğini ve Osmanlı Devleti’nin çöküş sebebinin bilgisizlik ve eğitim eksikliği olduğunu savunmuşlardır.

Türkçülüğün “Turan” anlayışına karşı “İrfan” anlayışını benimseyen Aşırı Batıcıların savundukları düşünceler kısaca şu şekilde sıralanabilir:

1. Tek kadınla evlenilmesi,

2. Kadın özgürlüğünün sağlanması,

3. Şeriat mahkemeleri yerine laik mahkemelerin kurulması,

4. Batılı bir medeni kanunun kabul edilmesi,

5. Tekke ve zaviyelerin kapatılarak modern mekteplerin kurulması,

6. Sarık ve benzeri başlıklar fesin kaldırılıp yerine modern bir başlık kullanılması,

7. Batılıların mali ekonomik tutsaklığında kurtulmuş, milli bir ekonominin olması,

vb. fikirlerin gerekli olduğu, ancak bu sayede ülkenin kurtuluşa kavuşacağı öngörülmüştür.


5-ADEMİ MERKEZİYETÇİLİK 

   Ademi Merkeziyetçilik akımının öncülüğünü Ahrar Fırkası kurucusu Prens Sabahattin’in üstlenmiştir. Bu fikir akımının düşünceleri Osmanlı Devleti’nde resmi devlet politikası olarak uygulamaya sokulmuştur.

Bu fikir akımın görüşleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. Osmanlı Devleti hükümetinin merkezi yetkileri azaltılmalıdır.

2. Devlet içindeki çeşitli unsurların yönetime katılması gerekmektedir.

3. Liberal ekonomiye geçiş yapılmalıdır.

4. Federal Devlet modeli uygulanmalıdır.

   Ademi merkeziyetçilik diğer akımlar gibi istenen başarıya bir türlü ulaşamamıştır. Tüm akımlarda olduğu gibi Ademi Merkeziyetçilik akımı da vatanın düşmüş olduğu buhranlı durumdan bir an önce kurtarılması için uğraşmıştır. Fakat milliyetçilik akımının hızla yayılması, fikir akımlarının halk tarafından yeterince anlaşılamaması, Osmanlı Devleti’nde meydana gelen iç karışıklıklar ve dış baskılar sebebiyle, fikir akımlarının getirilerinden istenildiği kadar, tam anlamıyla verim sağlanamamıştır.


31 MART OLAYI (13 NİSAN 1909):

31 Mart Vakası II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. Rumî Takvim'e göre 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) başladığı için bu adla anılmıştır.

Derviş Vahdeti'nin yayımladığı İngilizler tarafından finanse ve himaye edilen ve yer yer Prens Sabaheddin'in Adem-i merkeziyetçi görüşlerine de yer veren Volkan Gazetesi, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti'nin yayın organı durumuna geldikten sonra özellikle İttihat ve Terakki'nin uygulamalarından zarar gören alaylı subaylar üzerinde etkili oldu. Serbesti gazetesi baş yazarı Hasan Fehmi İttihatçılar aleyhine yazılar yazmaktaydı ve isyan öncesinde gazeteci Hasan Fehmi öldürüldü.İsyan İttihadi Muhammedi Derneğinin desteğiyle büyüyecektir.

12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece, askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükûmet üyeleri tek tek istifa etti. İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklendi.

Adliye Nâziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde Lazkiye mebusu Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagandalarının etkisiyle katılmıştı.

 
31 Mart Olayının Sonuçları:

Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu İstanbul'a gelerek ayaklanmayı bastırmıştır. M.Kemal bu orduda Kolağası komutanı olarak görev yapmaktadır.

II. Abdülhamit tahttan indirilmiştir. Yerine V. Mehmet Reşat padişahlığa getirilmiştir.

Kanun-i Esasinin bazı maddeleri değiştirilerek kabul edildi. II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesiyle Osmanlı Devletinde İttihat Ve Terakki Dönemi  başlamış, bu dönem 1918'de imzalanan Mondros ateşkes Antlaşmasına kadar sürmüştür. Bu geçen 9 yılda Osmanlı Devleti Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya savaşlarını yaşamış ve çok ağır yenilgiler almıştır. Bu isyan ilk gerici ayaklanma olarak ortaya çıktı.Bu yönüyle Şeyh Sait ve Menemen Olayı ile benzerlik gösterir.
 

II.ABDULHAMİD ISLAHATLARI

   1883’te Osman Hamdi Bey tarafından Sanayi-i Nefise Mektebi açılmış ve böylece güzel sanatlar alanında öğrenci yetiştirilmeye başlanmıştır.

Ayrıca bunun yanında,

Ticaret Mektebi, Hukuk Mektebi ve Mülkiye Mühendis Mektebi de açılmıştır.

İlk kez özürlüler için çeşitli eğitim kurumları açılmıştır.

Abdülaziz döneminde, Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlığındaki bir komisyon tarafından hazırlanan Mecelle bu dönemde uygulamaya konulmuştur.

Abdülaziz döneminde, çiftçiye kredi sağlamak için kurulan “Memleket Sandıkları” 1888’de Ziraat Bankası’na dönüştürülmüştür.

1890 yılında Millet-i Sadıka olarak adlandırılan Ermeniler ilk kez Erzurum’da isyan etmiş, isyanı bastırmak amacıyla Hamidiye Alayları kurulmuştur.

1895 yılında II. Abdülhamit’in fermanıyla kimsesiz, yaşlı, sakat ve yardıma muhtaçlar için Okmeydanı’nda Darü’l-aceze kurulmuştur.

1899’da II. Abdülhamit’in emriyle Şişli Eftal Hastanesi kurulmuştur.

Berlin-Bağdat Demir Yolu bir Alman şirketine ihale edilmiştir.

İlk tramvay hatları kurulmuştur.

Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe spor kulüpleri kurulmuştur.

 
 



Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası