PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE AVRUPA VE DÜNYA'DA KURULAN ÖRGÜTLER VE YENİ REJİMELR

 İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE AVRUPA
 
1) Barışın Sürekliliğini Sağlama Çabaları
Milletler Cemiyeti:
ý  Dünya barışının korunması ve sürekliliğinin sağlanması amacıyla uluslararası bir teşkilatın kurulma fikri XIX. yüzyılda ortaya atıldıysa da gerçekleşmemişti. I. Dünya Savaşı ise bu düşünceyi daha da güçlendirdi. I. Dünya Savaşı sonunda yapılan antlaşmalarla, bir düzen sağlanmış gözükmekle birlikte birçok soruna da neden olacak bir ortam oluşmuştu.
ý  Wilson Prensipleri’nde belirtildiği gibi savaş sonrası ABD ve İngiltere bu amaçla çalışmalara başlamış; Paris Barış Konferansı’nda 32 devlet tarafından uluslararası bir teşkilat kurulması kabul edilmişti.
ý  10 Ocak 1920’de merkezi Cenevre olmak üzere asil üyelerini I. Dünya Savaşı’nda galip gelen devletlerin oluşturduğu Milletler Cemiyeti kuruldu. Daha sonraki dönemde genel kurulun uygun gördüğü devletler teşkilata katıldı. Ancak ABD, senatonun kabul etmemesi sebebiyle fikir önderliğini yaptığı Cemiyete katılmadı. Savaşta tarafsız kalmış ülkeler asil üyeler arasına alındı. Türkiye de davet üzerine 1932’de Cemiyete katıldı. Kuruluşunda 18 üyesi olan Cemiyet 1920’de 48, daha sonra da 63 üyeye ulaştı.
 
Locarno Antlaşması:
ý  Locarno Antlşaması I. Dünya Savaşı sonrası, dünya barışını korumaya yönelik bir diğer gelişmedir. 1 Aralık 1925 tarihinde Londra’da imzalanan bu antlaşmaya katılan devletler Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya’dır. bu antlaşma Avrupa’da gerginliği azaltsa da bu durum kalıcı olamadı. Almanya bu antlaşma ile uluslararası iş birliğine yeniden katılmış oldu. Antlaşmadan hemen sonra da Milletler Cemiyetine üye olarak Avrupa’nın büyük devletleri arasındaki yerini aldı. Antlaşmayla birlikte Avrupa’daki siyasi gerginlik bir süre azaldıysa da bu durum kısa sürdü.
 
Briand-Kellog Paktı:
ý  Fransa, Avrupa’daki durumunu güçlendirmek ve ilişkilerini geliştirmek için ABD’ye, bir barış paktı imzalamayı teklif etti. ABD ise savaş sonrası Monroe (Monreu) Politikası gereği Avrupa’daki sorunlara müdahil olmak istemedi. Bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı Kellogg, bu paktın bütün dünya devletlerini kapsayacak şekilde düzenlenmesini istedi.
ý  Fransa, bu öneriyi müttefiklerine yardım edemeyeceği ve sorumluluklarını yerine getiremeyeceği düşüncesi ile kabule yanaşmadı. Bunun üzerine Amerika, önerisini Sovyetler dışındaki diğer büyük devletlere bildirdi ve bunlarla görüşmelere başladı. Öneriyi Almanya ve Japonya kabul edince halklarının baskısı karşısında İngiltere ve Fransa da bazı şartlarla kabul etmek durumunda kaldılar.
ý  Briand-Kellogg (Bıraynt Kelog) Paktı 27 Ağustos 1928’de Paris’te ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Çekoslovakya ve Belçika arasında imzalandı. Aynı yıl Sovyetler Birliği ve Türkiye de antlaşmaya dâhil oldu.
ý  Briand-Kellogg Paktı ile “savunmaya dayanmayan savaş, kanun dışı sayılmış ve devletler arası ilişkilerde barışçı yollara başvurulması” esas alınmıştır. Fransa meşru savunma hakkına, İngiltere ise sömürgeleri ile dünyanın bazı bölgelerinde hareket serbestisine sahip olmak istiyordu. Bu nedenle Fransa ve İngiltere bu antlaşmayı bazı çekinceler koyarak kabul etmişlerdir.
 
Bütün bu çabalar, ortaya çıkan anlaşmazlıklara çözüm olmadığı gibi, II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını da engelleyememiştir. Bunda büyük devletlerin iç ve dış politikalarında meydana gelen gelişmeler de önemli rol oynamıştır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
2) Avrupa’da Sosyal ve Ekonomik Hayat:
  • Dünya Savaşı milyonlarca insanın ölmesinin yanı sıra ABD ve Avrupa’nın siyasi, sosyal ve ekonomik hayatında önemli değişikliklere yol açtı.
ý  Avrupa devletleri istihdam ve çalışma şartlarına yasal düzenlemeler getirmeye başladı. Örneğin Fransa, Hollanda ve İspanya 8 saatlik iş günü uygulamasına geçti.
ý  Savaş sonrası demokraside büyük gelişmeler yaşandı. 1920’den sonra çoğu ülkede bütün yetişkin erkeklere ve bazı ülkelerde kadınlara da oy hakkı tanındı. Böylece seçmen kitlesi genişledi. Büyük savaş, başta ağır sanayiyi, silah ve motorlu taşıt imalatını canlandırdı. Yeni üretim tekniklerinin ve teknolojilerin devreye girmesini sağladı. Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda ekonomik atılımlar yaşandı. Politikacılar işçi sınıfının görüşlerini hesaba katmak zorunda kaldı.
ý  Hammedde ve gıda da fiyatlar dibe vurdu bu süreç dünya da tüm çiftçileri derinden etkiledi. En ağır darbeyi Orta ve Doğu Avrupa aldı. SSCB, sınırlarını ticarete kapatırken Almanya’da hızla yükselen enflasyon ekonomik felç oluşturdu. Avrupa ekonomileri ancak 1924’ten sonra düzene kavuşmaya başladı. 1930’larda kırsal alanlardan kentlere göç istikrara kavuştu. Şehir merkezinin uzağına yerleşim yerlerinin kurulması ve buralara hizmet veren demir yolu hatlarının açılmasıyla kentler büyüme sürecine girdi.
 
3) Totaliter rejimlerin kuruluşu
 
a) İtalya’da Faşizm:
ý  Duce (lider) lakaplı Mussolini’nin partisi; ülkedeki karışıklıkların da etkisiyle bazı aydınlar, askerler, küçük toprak sahipleri, tüccarlar, sanayiciler vb. orta sınıflar arasında hızla taraftar topladı. 1919 seçimlerinde otuz beş milletvekili kazanan Faşist Parti, 1922 Ağustos’undaki işçilerin genel grevine karşı “Kara Gömlekliler” adı verilen militan grubunu Napoli’den Roma’ya yürüttü. Bu yürüyüş sonucu hükûmet istifa etti. Bunun üzerine İtalyan Kralı, Ekim 1922’de yönetimi Mussolini’ye devretti. Mussolini, 1943’e kadar İtalya’yı diktatörlükle yöneterek totaliter bir rejim kurdu.
ý  Mussolini iş hukukunda yaptığı değişikliklerle, hür sendikacılığın yerine “korporatizm”i getirdi. Korporatist modelde her meslek grubu patronuyla ve çalışanlarıyla bir dernek hâlinde örgütleniyordu. Böylece ekonomi ve sosyal yaşam devlet tarafından kolaylıkla denetleniyordu.
Politikası:
İtalya’nın 1881’den itibaren gerçekleştirmek istediği sömürgecilik emelleri, ‘Roma İmparatorluğunun yeniden kuruluşu’ adı ile Mussolini’nin elinde bir millî idealizm hâline getirildi. Mussolini Akdeniz’e ‘bizim deniz’ (more nostrum) diyordu. Başbakan olduktan birkaç ay sonra 1923 Şubat’ında İtalyan Senatosu’nda verdiği bir söylevde şöyle diyordu: ‘Şunu söylemek cesaretine sahip olmamız gerekir ki İtalya bir tek denizde ebediyen kapanıp kalamaz, bu deniz Adriyatik olsa bile. Adriyatik’ten başka Akdeniz vardır.’
 
 
b) Almanya’da Nazizm:
1919 Eylül’ünde o zaman çok fazla tanınmayan eski başçavuş ve başarısız ressam Adolf Hitler, İşçi Partisinin yönetimine katıldı ve liderliği ele geçirdi. 1920’de partinin adı Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi (NAZİ) olarak değiştirildi.
Hitler, 1923’te hükûmeti devirmek için darbe girişiminde bulundu ve başarısız oldu. On aylık hapis cezasına mahkûm oldu. Hapiste nasyonel sosyalizmin temel kaynağı olan ve Türkçeye “Kavgam” ismiyle çevrilen “Mein Kampf”ı (Mayn Kampf) yazdı.
Naziler, Almanya’da 1932 seçimlerinde Alman meclisi Reichstag’da (Raştag) birinci parti oldu ancak tek başına çoğunluğu sağlayamadı. 1933’te komünistlerin genel greve gidecekleri kaygısı yaygınlaşınca Hitler, başbakan olarak atandı. Nazilerin polis örgütü GESTAPO tarafından mecliste bir yangın çıkarıldı ve bu olay komünistlerin üzerine atıldı. Komünistlere karşı sert tedbirler alındı. 1933’te yenilenen seçimlerden sonra yine birinci olan Hitler, çoğunluğu elde edemeyince tutuklattığı komünist ve sosyal demokrat milletvekillerinin hazır bulunmadığı sırada meclisten, SA (Hücum kıtaları) ve SS’lerin (NAZİ’lerin özel polis kuvvetleri) silahlarının gölgesinde dört yıllığına özel yetkiler aldı. Hitler bu yetkilerle NAZİ dışındaki tüm partileri kapatarak totaliter bir sisteme yöneldi. 1934’te ise devlet başkanlığını da alarak “Führer” (lider) oldu.
 
 
c) İspanya’da Franco Dönemi
İspanya’da 1923’te ordunun kurduğu dikta rejimi 1930’da yıkılmış; Kral 13. Alfonso ülkeyi terk etmiş ve böylece demokratik cumhuriyet kurulmuştu.
İspanya’nın Fas’taki birliklerinin komutanı General Francisco Franco (Fransisko Fıranko) 1930’da İspanya’ya geçip ülkenin batı ve güneyine egemen oldu. Bunun üzerine cumhuriyetçiler Valencia’da (Valensiya), Franco liderliğindeki milliyetçiler ise Burgos’ta hükûmet kurdular.
Böylece İspanya’da 1936-1939 arasında sürecek olan ve Avrupa devletlerinin de karıştıkları bir iç savaş başlamış oldu.  İtalya’nın Franco’ya 100.000 kişilik bir ordu yardımı ve Almanya’nın silah desteğiyle Franco 1939’da Madrid’i ele geçirerek İspanya’nın tamamına egemen oldu ve 1975’e kadar sürecek yeni bir totaliter rejim ortaya çıktı. Batılı devletler, ilk döneminde Franco rejimini dışlasa bile II. Dünya Savaşı’ndan sonra İspanya’ya yakınlaşmışlardır. İspanya 1955’te BM’ye ve 1958’de Avrupa Ekonomik İş Birliği Teşkilatı’na alındı.
 
 
MÜNİH ANTLAŞMASI VE ÇEKOSLOVAKYA'NIN BÖLÜNMESİ
´  Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu bölgelerin, Alman topraklarına katılmasıdır. Bu stratejik evrenin adımları, 12 Mart 1938'de, Avusturya'nın ilhak edilmesiyle başlamıştır. Ardından ikinci adım Çekoslovakya toprakları içindeki Sudet bölgesidir.
´  Hitler'in baskısıyla 29 Eylül 1938 günü imzalanan Münih Anlaşmasıyla Sudet bölgesi Almanya'ya verilmiştir. Konferans, Alman, İtalyan, İngiliz ve Fransız başbakanlarının katıldığı, Çekoslovakya'nın temsilci bulundurmadığı bir anlaşmadır. Anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda Hitler, hiç zaman kaybetmemiştir.
´  Anlaşma, 1 Ekim 1938'de yine silah kullanılmaksızın, uluslararası anlaşmalara dayanılarak, nüfusunun yüzde elliden fazlasını Almanların oluşturduğu Sudet bölgesinin Almanlarca işgal edilmesine dayanmıştır. 15 Mart 1939'da ise Çekoslovakya'nın kalanını da topraklarına eklemeleri anlaşmada yer almıştır.
´  Bu olaylara kadar Hitler, stratejisinin adımlarını atarken, silah kullanmamıştır. Ancak geriye tek sorunlu bölge kalmıştır: Danzig bölgesi. Versay Anlaşmasıyla Polonya'ya verilen Danzig bölgesi, hâlâ Alman yönetiminde olan Doğu Prusya ile Almanya arasındaki kara bağlantısını kestiğinden, Alman Hükümeti, Polonya hükümetinden, Doğu Prusya'yla arada bir kara bağlantısı oluşturulması yönünde bir teklifi görüşmesini istemiş ve böylece Danzig Sorunu ortaya çıkmıştır.
Bu dönemde Alman dış politikasında ise Hitler;
¥  Versay Antlaşması’nın şartlarından kurtulmayı,
¥  Tüm Almanları tek bir çatı altında birleştirmeyi (saf Alman ırkı),
¥  “Hayat Sahası” ilkesini gerçekleştirmeyi, yani Almanların yaşamadığı ancak Hitlerin ele geçirmeyi düşündüğü yerlerin sınırlara dâhil edilmesini amaçlamıştır.
 
ALMAN-SOVYET PAKTI
İmzalayan Molotov, arkada Ribbentrop ve Stalin (23 Ağustos 1939, Moskova)
±  3 Mayıs 1939'da Sovyet Dışişleri Komiseri olan Litvinov görevden alınarak yerine Vyaçeslav Mihayloviç Molotov atanmıştır. Bu atama Sovyet dış politikasında keskin bir dönüşe işaret etmiştir. Litvinov döneminde SSCB, Alman yayılmacılığına karşı Birleşik Krallık ve Fransa ile bir protokol oluşturmak için girişimlerde bulunmuş, ne var ki her seferinde reddedilmişti. Molotov döneminde ise SSCB, Alman hükümeti ile bir saldırmazlık paktı için çalışmıştır.
±  Uzun diplomatik görüşmeler sonucunda 23 Ağustos 1939 günü SSCB ile Almanya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanması karara bağlanmiştır.
 
DANZİG KORİDORU
  • Danzig Koridoru Versay Antlaşması'yla oluşturulan bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle Doğu Prusya ile Almanya arasındaki bir arazi şeridi Polonya topraklarına katılmıştır. Danzig(Gdansk) liman kentini de içine alan bu arazi şeridi, Polonya'nın Baltık Denizi'ne bağlantısını sağlamaktadır Almanya'nın yönetiminde olan Doğu Prusya ile Almanya arasındaki kara bağlantısı kesilmiş oluyordu.
  • Almanya'nın II.Dünya Savaşının ilk bombasını Almanya Danzing limanına atmasının ardından önce İngiltere ardından da Fransa Almanya'ya savaş ilan ettiler.
  • II. Dünya Savaşı'nın ilk bombası Danzing'e atılmıştır. Öncesinde bir Avrupa Savaşı olan çarpışmalar tüm dünyaya yayılıp bir Dünya Savaşı'na dönüşmüştür.
 
ANTİ-KOMİNTERN PAKTI
  • Japon İmparatorluğu, Sibirya ve Moğolistan sınırlarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'le(SSCB) sürtüşmektedir. Bu gerilim Almanya'ya Japonya'yla yakınlaşma şansı tanır. 25 Kasım 1936 tarihinde Anti-Komintern Paktı'nı imzalarlar. Buna göre, her iki ülke, içlerinden birisi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından saldırıya uğrarsa diğerine destek sözü verir.
  • Berlin, İtalya'nın da bu anlaşmaya katılımı için baskı yapar. Mussolini bir yıl sonra, 6 Kasım 1937'de anlaşmayı imzalar. 1939 Şubat ayında Macaristan da Anti-Komitern Paktı'na katılır. Franco'nun İspanya'sı da bu ittifaka 27 Mart 1939'da katılır.
  • Ancak, II.Dünya savaşında Almanya SSCB'yle savaşmasına karşın, İspanya bu savaşta tarafsız kalmıştır.
 
JAPONYA’DA MİLİTARİZM
 Çin-Japon Savaşı, Japonya'nın, Çin ve Mançurya'ya yayılma arzusundan ilerleme kaydetmişler, yerleşim birimlerine karşı zehirli gaz dahi kullanmışlardır. 1937'de Marko-Polo Köprüsü bölgesindeki bir olayı bahane ederek tekrar saldırıya geçen Japonlar, 1937'de Nankin, 1938'de de Kanton ve Hankov'u aldılar. Ancak bu savaşlar klasik askeri taktikler ve strateji açısından özel bir öneme sahip değildir. Japonlar'ın Mançurya üzerinden Moğolistan'a doğru ilerlemeleri, onları Rusya ile karşı karşıya getirmiştir. Bu durum Rusya'yı iki cepheli savaşa zorladığından 1939 yazında Stalin'i Hitler ile ittifak yapmaya zorlamıştır. Ancak Ruslar, 1939'da Kolkin'de Japonları yenmişler ve böylece Japon Kara Kuvvetlerinin modern bir güç karşısında başarılı olamayacaklarını ortaya koymuşlardır. Bu mağlubiyetten sonra Japonlar tekrar Pasifik ve Güneydoğu Asya'ya yöneldiler.
I  Japonya’nın 1920’li yıllardan itibaren Uzak Doğu’da yayılmacı politika izlemesi Batılı devletlerin tepkisini çekmiş, bu doğrultuda 1922’de Washington Deniz Silahsızlanma Konferansı düzenlenerek Japonya’nın deniz kuvvetleri sınırlandırılmak ve böylece Çin’e saldırması engellenmek istenmiştir.
I  1929 Dünya Ekonomik Krizi’nden sonra yayılmacı politikalarını artıran Japonya, bu tarihten itibaren politikasını askerî güce (militarizm) dayandırmaya başlamıştır.








İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönemde İdeolojiler

Komünizm

      Özel mülkiyete dayalı kapitalist sistem yerine, ortak mülkiyete dayalı yaşamı amaçlayan toplumsal, ekonomik ve siyasi bir ideolojidir. Komünizmde işçi, patron gibi sınıfların olmadığı ve meta üretiminin son bulduğu komünist toplumu oluşturma ideali vardır. Komünist ideolojiye göre kimse kimseyi sömürmeyecek, herkes yeteneğince üretecek ve üretimden herkes ihtiyacına göre pay alacaktır. Komünizmde fabrika, çiftlik gibi üretim araç ve gereçlerinin kollektivite edilmesinin yanında tüketim de devlet tarafından düzenlenir.
Karl Marx  ve Friedrich Engels’in (Firedrih Engels) Komünist Kongre’de verilen görev üzerine (1847-1848) yazdıkları Komünist Parti Manifestosu ile komünist
ideolojinin kuralları ortaya konulmuştur. Manifesto, 1872’de Komünist Manifesto şeklinde değiştirilerek yayımlanmış ve dünyaya ilan edilmiştir.

      Komünizm, ekonomik bir sistem olan sosyalizmin hem ekonomik hem de politik olarak ulaşmak istediği son aşamadır. Komünizmin uygulanma aşaması şöyledir: Burjuva sınıfı yok edilerek proletarya (işçi) sınıfının hâkimiyeti sağlanacak, bunun sonucunda sosyalist düzen kurulacak ve böylece hedeflenen ideal komünist sistem gerçekleştirilecektir. Komünistler yönetimi ele geçirirken isyan ve ihtilal gibi yasal olmayan yöntemleri tercih etmekte ve devleti ele geçirmek için her türlü yasa dışı mücadeleyi meşru bulmaktadır. Komünizmin en bariz özelliği parlamenter sistemi ve çok partili rejimi reddetmesidir. İlk olarak Ekim Devrimi ile 1917 yılında Rusya’da uygulanma imkânı bulan komünizme katkıda bulunanların başında Lenin gelir. Sonrasında Stalin döneminde Komünist Parti faaliyetlerinde farklı uygulamalar başlatılmıştır. 1919’da Lenin’in uluslararası burjuvaziyi yıkmak ve Uluslararası Sovyet Cumhuriyeti idealini gerçekleştirmek amacıyla kurduğu Komintern 1943’te kaldırılmış, yerine benzer işlevi yürütecek Kominform 1947’de kurulmuştur. Böylelikle Rusya dışı komünistlerle bağ kurulmaya devam edilmiştir. Çin, Küba, Arnavutluk, Yugoslavya, Doğu Almanya, Çekoslovakya gibi ülkelerin yanında Afganistan, Yemen gibi İslam ülkelerinde de komünist yönetimler kurulmuştur.

Faşizm

      Faşizm, İtalyanca “bir baltaya bağlanmış sopa demeti” anlamına gelen ve birlikten güç doğduğunu simgeleyen fascio sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük İtalya’da II. Dünya Savaşı’na giden süreçte milliyetçi özellikler barındıran diktatörlük yönetimini tanımlamak için kullanılmıştır. I. Dünya Savaşı’nda İtalya’ya vadedilen toprakların verilmemesi ve yeni dünya sisteminden dışlanması İtalyanların onurunu kırmıştır. Totaliter (baskıcı) ve gücü elinde tutan sistemler, güçlü İtalya’nın ortaya çıkmasında tek çare olarak görülmüştür. Bu anlayış İtalya’da ulusun idaresini, gücünü tek liderin karizmatik şahsında toplayan ve liderin Komünizm, ekonomik bir sistem olan sosyalizmin hem ekonomik hem de politik olarak ulaşmak istediği son aşamadır. Komünizmin uygulanma aşaması şöyledir: Burjuva sınıfı yok edilerek proletarya (işçi) sınıfının hâkimiyeti sağlanacak, bunun sonucunda sosyalist düzen kurulacak ve böylece hedeflenen ideal komünist sistem gerçekleştirilecektir. Komünistler yönetimi ele geçirirken isyan ve ihtilal gibi yasal olmayan yöntemleri tercih etmekte ve devleti ele geçirmek için her türlü yasa dışı mücadeleyi meşru bulmaktadır. Komünizmin en bariz özelliği parlamenter sistemi ve çok partili rejimi reddetmesidir. İlk olarak Ekim Devrimi ile 1917 yılında Rusya’da uygulanma imkânı bulan komünizme katkıda bulunanların başında Lenin gelir. Sonrasında Stalin döneminde Komünist Parti faaliyetlerinde farklı uygulamalar başlatılmıştır. 1919’da Lenin’in uluslararası burjuvaziyi yıkmak ve Uluslararası Sovyet Cumhuriyeti idealini gerçekleştirmek amacıyla kurduğu Komintern 1943’te kaldırılmış, yerine benzer işlevi yürütecek Kominform 1947’de kurulmuştur. Böylelikle Rusya dışı komünistlerle bağ kurulmaya devam edilmiştir. Çin, Küba, Arnavutluk, Yugoslavya, Doğu Almanya, Çekoslovakya gibi ülkelerin yanında Afganistan, Yemen gibi İslam ülkelerinde de komünist yönetimler kurulmuştur. şahsında devleti kutsayıp bireyi yok sayan faşizmi doğurmuştur. İtalya’daki bu anlayış, Benito Mussolini  liderliğindeki Ulusal Faşist Partiyi ön plana çıkarmıştır. Faşist militan grup olan Kara Gömlekliler’in
1922’de Napoli’den Roma’ya yürümesi neticesinde İtalya Kralı, Mussolini’yi başbakan olarak atamak zorunda kalmıştır. Bu atama İtalya’da faşist idarenin kurulmasının önünü açmıştır. Mussolini’nin gövde gösterisine dönüşen Milano Mitingi’nde İtalyanların onurunu yüceltmek ve tüm İtalya’yı ortak bir hedefe
kilitlemek için Roma İmparatorluğu’nun yeniden doğması ütopyası ön plana çıkarılmıştır.

İtalya, faşizm idaresiyle aşağıda sıralanan dış gelişmeleri yaşamıştır:
• 1935’te Etiyopya’yı işgal ettiği için Milletler Cemiyetinden uzaklaşmıştır.
• 1936’da Alman başarısını överek Roma-Berlin Mihveri’nden ilk kez bahsetmiştir.
• 1936-1939 İspanya iç savaşında kral lehine müdahil olmuştur.
Temelde liberalizm ve sosyalizme tepki olarak yayılma alanı bulan faşizm, İtalya’da belli oranda başarı sağlamıştır. Yeni dünya sisteminde yer bulamayan ve mevcut duruma direnen Japonya, İspanya, Arjantin gibi ülkelerde etkili olmuştur. Hırvatistan ve Macaristan gibi ülkelerde de faşist idareler kurulmuştur. Bu durum II. Dünya Savaşı öncesinde en önemli siyasi sorunlardan biri olmuştur.


Nasyonal Sosyalizm
II. Dünya Savaşı’ndan önce Almanya’da Nazi Partisi ve onun lideri Adolf Hitler tarafından uygulanan siyasi ve ekonomik sistem nasyonal sosyalizm olarak adlandırılmıştır. Totaliter bir sistem olan nasyonal sosyalizm, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın karşılaştığı yoksulluk ve işsizliğin bir sonucu
olarak Nazi Partisi tarafından uygulanmıştır. Nasyonal sosyalist sistemin Almanya’daki uygulayıcısı olan Nazi Partisi, 1918’de Alman İşçi Partisi olarak kurulmuş ve kısa süre sonra partinin adı Alman Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) olarak değiştirilmiştir. Bu yeni partinin Nazizm olarak adlandırılan programı, totaliter bir özelliğe sahiptir. Nazizme göre bireyin hayatındaki her şeyden yönetim sorumludur. Zararlı kitapların ve yoz sanatın imhası esastır. Alman ırkı üstün kabul edilir ve ırklar arası evlilikler yasaktır. Almanya’da yaşanan silahlı çatışma ortamı neticesinde Nazi Partisi meclise girmiş, devamında yaşanan hükûmet bunalımıyla 1933’te Adolf Hitler başbakanlığa getirilmiştir. Hitler, bir müddet sisteme dokunmamış, kendi kadrolarını devlet kademelerine getirmiştir. Sonrasında demokratik kurumların işlevselliğini yıkarak nasyonal sosyalizm düzenini yerleştirmiştir. Nazi Partisi, siyasetini üç temel esas üzerinden belirlemiştir.

• Temelde Alman ırkını üstün saymak,
• Çingene, Yahudi ve komünistlerin Almanya’daki varlığına son vermek,
• Versay Antlaşması’nın onur kırıcı etkilerini yok etmek, Nazizm, kitleleri peşinden sürüklemede faşizmin “Devlet ideal ve ebedîdir.” anlayışı yerine “üstün ırk” kavramını ön plana çıkarmıştır.


Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası